[simple-author-box]
Amerika’da olan her şey ilgimizi çekiyor. Ne de olsa adamlar dünyanın kâhyası. Biz de kâhya konağındaki gelişmeleri gıpta ile karışık hasetlik hisleriyle takip ediyoruz. Bir yandan yerinde olmak, diğer yandan yerle yeksan olmalarını istemek gibi karmaşık duygular taşıyoruz.
Yerinde olmak istemekte haklıyız çünkü adamlar hemen her alanda bir numaralar. Dünyaya yön veren fikir ve eylemlerin merkezi. Haliyle dünya nimetlerinden de en fazla onlar faydalanıyorlar. Dünya devletlerin toplam GSMH’si 80 trilyon dolar. Bunun dörtte biri Amerika’ya, dörtte biri AB ülkelerine, altıda biri Çin’e ait. Doğal olarak Amerika’da kişi başına düşen ortalama gelir dünya ortalamasının altı katı. Bu durum zorumuza gidiyor. Çünkü bir Amerika yirmi Türkiye, bir Amerikalı altı Türk anlamına geliyor. Haliyle hem gıpta ediyor, hem hasetlik çekiyoruz.
Adamlar 60 bin dolar milli gelire ulaşmak için her yöntemi kullanıyorlar. Kendi kıtalarını güvenli hale getirmek ve şirketlerinin çıkarlarını korumak için meşru, gayrimeşru her metodu kullanıyorlar. Güçlerinin yetip de karıştırmadıkları devlet yok. Irak’ta, Afganistan’da yaptıkları gibi güzellikle giremedikleri yerlere savaşla giriyorlar. Ya da İran’da yaptıkları gibi ambargo uyguluyorlar. Bizim muhtaçlığımız devam etsin diye her türlü şantajı yapıyorlar. Bu sebepledir, başlarına bir musibet gelse, “hayırlara vesile olur inşallah” temennisinde bulunmaktan kendimizi alamıyoruz.
Amerika’nın dünya genelinde 800 üssü ve bu üslerde görev yapan 320 bin askeri var. Neredeyse Türk Silahlı Kuvvetleri büyüklüğünde bir güç ana karası dışında konuşlu. İkinci Dünya Savaşı sonrasında çöktükleri Almanya’da 50 bin, Japonya’da 60 bin askerleri var. Elbette böylesine cesametli bir gücü yan gelip yatsınlar diye konuşlandırmıyorlar. Onlar her ne kadar uluslararası sistemin güvenliğini temin etmek amacıyla konuşlandıklarını iddia etseler de, öncelikleri kendi çıkarları.
Karaların, denizlerin, havanın ve uzayın tek hakimi olmak için bütün dünyayı tatbikat sahası gibi gören Amerika, 6 Ocak’ta büyük bir şok yaşadı. 19 yıl önce maruz kaldığı 11 Eylül saldırılarının şokuyla güvenlikçi bir devlet kimliğine bürünen Amerika, 6 Ocak gecesi büyük bir devlet krizi yaşadı. Kurucu babaları tarafından vaaz edilen Amerikan değerlerini temsil eden 219 yıllık Kongre Binası, tarihinde ilk kez fanatik, ırkçı beyazların saldırısına uğradı. Saldırganları cesaretlendiren, ilham veren de ulusalcı emperyalist Donald Trump’tı.
CIA Türkiye Masası Şefi Paul Henze, 12 Eylül darbesi olduğunda Ankara’dan kendisini arayan diplomatın“our boys have done it”(Bizim çocuklar başardı) dediğini rahmetli Mehmet Ali Birand’a anlatmıştı. İnanıyorum ki 6 Ocak akşamı çok sayıda diplomat Vaşington’un kalbi sayılan Kongre Binasındaki gelişmeleri bu cümleyi kurmak için bekledi. Arjantinli, Brezilyalı, Şilili, Panamalı, Güney Koreli, Japonyalı, Alman, Rus, Türk… fark etmiyor. Çünkü Amerikalılar hepsinin canını çok yaktı; yakmaya devam ediyor. Kendi gerekliliğini dayatmak için sürekli kaos çıkardı; çıkarmaya devam ediyor.
Amerikalılar 6 Ocak gecesi yaşananlardan insanlığın hayrına bir netice çıkartırlar mı bilmiyorum. 11 Eylül saldırılarından sonra yaptıklarına bakınca çok da ümitli değilim. Sadece kendi sistemlerinin zaaflarını gidermek için yapacakları düzenlemeleri, başka ülkelere çok görmemelerini temenni ediyorum.