[simple-author-box]
İnsan, ulus devletlerin doğuşuyla birlikte reayalıktan kurtulacağını zannetti. “Hürriyet, eşitlik, kardeşlik” kavramlarının efsununa kapılarak kesretten vahdete geçerek sorunlardan arınacağını düşündü. Ama sürecin aleyhine işleyeceğini ulusları rehin alan faşizm, komünizm gibi 20’nci yüzyılda doğan sistemlerle fark etti. İşte o süreçte ait olmanın, özgürlükten feragat etmek olduğunu gördü ancak geç kaldı.
Yanıltan algı…
İnsan, beşinci sanayi devrimini de reayalıktan kurtulmak gibi algıladı. Hapsolduğu ulusal sınırları aşmasına yardım eden dijital dünyayı kendi hayat sahası zannetti. Zaman ve mekân mevhumunu ihmal eden dijital konfora kısa zamanda alıştı. Sokak kavgası seyreder gibi dünyanın öbür ucundaki gelişmeleri anlık izlemekten mutlu oldu. Fakat sürecin nesnesi haline gelmek de memnuniyetsizlik yarattı.
Çok kişi internette gezinmeyi, ulaşılabilir olmayı, başkalarının hayatlarını gözetlemeyi, hızlı haberleşmeyi, olaylardan ve olgulardan anında haber almayı, kolay alışveriş yapmayı özgürlük zannetti. Google sayesinde habere, bilgiye hızlı ulaşmak insanlığa yepyeni bir vizyon kazandırdı. İsteyen herkese yayıncı statüsü kazandıran youtube vb. programlar birçok kişiye yeni pencereler açtı.
Ataerkil gibi ama…
Aynı süreçte yapay zekâ algoritmalarıyla işleyen uygulamaların insanların dijital ayak izlerini kaydetmeleri kuşku ve korkuları da beraberinde getirdi. Çünkü insan, özgürleştiğini düşündüğü ortam tarafından gözetlenmekten rahatsız oldu. Kendini ataerkil ailede yaşıyor gibi hissetti. Kullandığı internet platformlarında bıraktığı izler, güvenlik hissini kaybettirdi. Bunun son örneği whatsapp’ın dayattığı yeni sözleşmede görüldü.
Esasında whatsapp’ın dayattığı sözleşme isabetli oldu. Bir nevi ucunda nodul takılı üvendire işlevi gördü. İnsanlarda dijital tekelleşme ya da dijital faşizm konusunda farkındalık yarattı. Böylece dijital özgürlük tartışmaları yaygın şekilde gündeme geldi. Haliyle insanlar da özgür ülke arar gibi, özgür mecra aradılar. Önerilen ilk uygulama Telegram oldu. Ardından Signal, BİP gibi uygulamaların varlığı hatırlatıldı. Böylece büyük büyük dedelerimiz, ninelerimizin Asya’dan Avrupa ve Anadolu’ya göçleri gibi fertler ve gruplar bir nevi dijital göç yaşadılar. Whatsapp’tan kaçarak Telegram, Signal, BİP’e sığınanlar dijital mülteci oldular.
Misak-ı Milli gibi
Anahtarı sizde olmayan evin misafiri, yazılımı sizin olmayan uygulamaların da kullanıcısısınız. Dijital uygulamalar özgürleştiğimiz alanlar değil. Hiçbir şirket kentrilyonlarca gigabayt veriyi bizi sevdiği için toplamıyor. Sosyal medya sitelerinin paylaştığımız verileri ürünleştireceklerini de bilmeliyiz. Bu gerçekten hareketle dijital yazılım ve uygulamalarda millîleşmeyi Misak-ı Millî gibi görmeliyiz.
Evet, bilgi güçtür. Dijitalleşmeyle birlikte etkin güç haline gelmiştir. Bilgiye ulaşma aracı olarak kullandığımız Google, Yandex gibi arama motorlarımız, facebook, twitter, whatsapp, telegram gibi sosyal etkileşim uygulamalarımız olmalı. Ve bu ihtiyaç bütün boyutlarıyla millî mesele haline getirilmelidir.