[simple-author-box]
Kurban Bayramının ikinci günündeyiz. Hayırlı mübarek olsun. Kesilen kurbanların, edilen duaların makbul olmasını diliyor, herkesin bayramını tebrik ediyorum.
İnsan geçmişi genellikle iyilikleriyle anıyor. Bu sebeple yaşı ilerleyenler geçmişe daha çok özlem duyuyor. Duyulan özlemlerin en klasik cümlelerinden biri de “nerede o eski bayramlar!” Evet nerede o eski bayramlar denecek kadar var. Özellikle son iki yıl bu özlemi daha bir depreştirdi.
“Nerede o eski bayramlar” özleminin altında geçmişten kalan güzel hatıralar yatıyor. Birbirini ziyaretler, hatır-gönül sormalar, ortak sofra kurmalar, yardımlaşıp paylaşmalar geçmişe duyulan özlemin esas sebepleri. Geçmişten günümüze gelirken maalesef döküle döküle geldik. O yüzden sahip olduğu imkânlar açısından dün bugünü iple çekmesi gerekirken, bugün dünü hasretle anar hale geldi.
“Nerede o eski bayramlar” özlemini paylaşanların sosyal olaylara yön verme imkân ve kabiliyetleri olmadığını biliyorum. Ancak geçmişe dair bireysel anlamda yapabilecekleri ve yaşatabilecekleri güzellikler var. Onlardan biri de idrak ettiğimiz bayrama adını veren Kurban kesme ibadeti.
Bugüne göre çok yoksul geçen çocukluğumun Kurban ibadetini düşündüğümde, bugün milyonlarca insanın ibadet etmediğini düşünüyorum. Geçmişte kurban kesimi konusunda kültürleşmiş bir inanış vardı. O inanış kesilecek hayvana Tanrı’ya adanan özel varlık şeklinde davranmamızı sağlıyordu. Onu kesim gününe kadar en temiz şekilde barındırıyor ve kesim günü de ona kesileceğini hissettirmemeye gayret ediyorduk.
Daha kurban alındığında başına ya da boynuzuna bir kurdele bağlayıp küçük bir süsleme yapıyorduk. Ayrıca kesileceği gün gözünü temiz bir eşarp ya da bez ile kapatıp ürkmemesi, korkmaması için çaba harcıyorduk. Kanını kutsal kabul ettiğimiz için bir damlası ayakaltında çiğnenmeyecek şekilde kazdığımız çukura akıtıyorduk. Çukuru derin kazıyorduk ki iç organlarını gömdüğümüzde köpekler, kediler tarafından eşelenip çıkartılmamasına özen gösteriyorduk. Ayrıca derin gömerek etrafa çürüyen kan, bağırsak, işkembe, kırkbayır gibi iç organların etrafa kötü koku yaymasını önlemeye çalışıyorduk.
Bu arada hayvanı kesmek için yere yatırırken ihtimam gösteriyorduk. Hayvanla karakucak güreşçileri gibi mücadele etmemeye çaba gösteriyor ve mümkün olan en kolay şekilde kesilecek hale getirmeye çalışıyorduk. Kesilen hayvana hiçbir şekilde bıçağı göstermiyorduk. Bunun yanı sıra kesimde kullanılacak bıçağı da birkaç gün önceden bileterek kesim işlemini en acısız şekilde gerçekleştirecek hale getiriyorduk.
Kesim işleminden hayvanı biraz soğumaya bırakıp bu esnada iki rekât şükür namazı kılıyorduk. Ardından yüzme işlemini gerçekleştirip eti evin, misafirin ve ihtiyaç sahiplerinin hakkı diye üçe pay ediyorduk. Ve payları hiçbir şekilde birbirine karıştırmıyorduk.
Hakikati ifade etmek gerekirse, “nerede o eski bayramlar” derken esas kurulması gereken cümle “nerede o eski kurban kesimleri” olmalı. Çünkü son yıllarda gördüğüm Kurban kesim manzaraları tekâmül etmiş insan ve toplum manzaraları değil. İçinde nezaheti ve nezaketi barındırmayan, ibadet saikini de ihmal eden bir manzara görüyorum. Hayvanların da kaygı ve korku duyacaklarını düşünmeden kaba saba kurban kesimi yapılıyor. Bu şekilde yapılan bir ibadette Allah’a yakınlaşma duygusunun son derece tâli kalacağını özellikle hatırlatmak istiyorum.
Allah’a yakınlaşmak isteyen ve onun rızasına uygun hareket etme isteği duyanlara “nerede o eski kurban kesimleri”diye bir daha soruyor ve öyle hareket etmelerini salık veriyorum.