[simple-author-box]
Ekonomik ilişkilerin, sosyal ve kültürel etkileşimin yoğun olduğu bir çağdayız. Yerelliği tehdit eden bu süreçten nasıl bir kültürel harmoni çıkacağını zamanı geldiğinde göreceğiz. Sosyal medya araçlarının tetiklediği bu süreci yavaşlatan en büyük etken dil farklılığı idi. Dil ve alfabe farklılığı sosyal etkileşimi kısmen sınırlıyor. Ancak internet çağını başlatanlar ve yönetenler sınırları kaldırmak için büyük çaba sarf ediyorlar.
Google ile internet arama motoru olarak tanıştık. Artık program havuzu. Üzerinde çalıştığı en önemli konulardan biri dil engelini ortadan kaldırmak. Şu anda 108 dilde çeviri yapıyor. Şimdilik mükemmel çeviri yaptığı söylenemez. Ama mevcut haliyle bile birçok mütercimden daha iyi olduğunu söyleyebilirim.
Şimdi bir de dilden dile çeviri yapan kulaklık yapıyorlar. Eğer yaygın şekilde kullanılır hale getirirlerse birçoğumuz dil öğrenme ihtiyacı duymayacağız. Şu anda üretilen kulaklıklar dilden dile çeviri yapıyor. Yaygın hale gelirse dünyanın her yerinde insanlar kendi dilleriyle konuşarak gezebilir. Çeviri kulaklığı yaygınlaştığında özellikle yurtdışına gidenler için temin edilmesi zorunlu ihtiyaçlar arasında sayılacaktır.
Yapay zekânın gazete çıkardığı, makale yazdığı, analiz yaptığı, tedavi hizmeti verdiği, dava dilekçesi yazdığı bir çağda çeviri kulaklığı yapılması küçük bir ayrıntı. Ancak biz bu ayrıntının neresinde olacağız?
Geçen haftaki yazımda da ifade ettiğim gibi Türkçe kimliğimizi, aidiyetimizi belirleyen temel değerimiz. Peki çok sevdiğimizi söylediğimiz dilimizi yaygınlaştırmak ve yaşatmak için ne yapıyoruz? Lehçeleriyle birlikte büyük bir aile olan Türkçe, 300 milyondan fazla kişinin konuştuğu bir dil. Ancak canlı bir varlık olan dilimizin varlığını zenginleşerek devam ettirmesi için doğru veyaygın kullanmalıdır. Bunun için de önce ülkemizde Türkçe konuşmalıyız.
Alışveriş merkezlerimizin adı yabancı. Binalarımızın adı yabancı. Mağazalarımızın adı yabancı. Ürettiğimiz ürünlerin markası yabancı. Kullandığımız teknolojik aygıtlar ve onlarla birlikte gelen uygulamalar yabancı. Dilimizi korumaya, yaşatmaya dair en küçük bir özen göstermiyor, gayret etmiyoruz. Sonra Türkçe’nin kendi kendine yaşayacağını zannediyoruz.
Evet! Türkçe öyle ya da böyle yaşar ama yabancılaştırarak, başkalaşarak yaşar.
Türkçeye öz vatanında parya muamelesi yapmak yabancı hayranlığından başka bir şey değildir. Türk olmanın birinci şartı Türkçeye özen göstermektir. Atatürkçü, Türk milliyetçisi, Ülkücü olmanın ilk şartı da Türkçeyi özenli kullanmaktır.
Korona virüsü salgınında turist sayımız azalsa da gelecek yıllardan itibaren sayıları yine artacak. Peki ülkemize gelen yabancılar kendilerini Türkiye’de gibi hissedecekler mi? Hiç zannetmiyorum.
Sevgi söylem değil, eylemdir. Biz de dilimize, kültürümüze, medeniyetimize sevgimizi, bağlılığımızı, yayma, yaşatma irademizi eylemimizle göstermeliyiz.
Güncel olduğu için intizarımın en sıcak örneğini herkes biliyor. Malum Korona virüsü salgını sürecindeyiz. Bütün insanlığı tehdit eden bir salgın.Adı üstünde salgın.Peki biz salgın yerine hangi kelimeyi kullanıyoruz? Pandemi… Salgın kelimesinin cılkı mı çıktı?
Hislerimizi, düşüncelerimizi kendi kelimelerimizle, kavramlarımızla ifade etmedikten sonra biz nasıl biz oluruz? Türkçeyi yaymak, yaşatmak hepimizin sorumluluğunda. Avam, havas, memur, amir, sanatkâr, zanaatkâr, işçi, çiftçi, yazar, yayıncı, siyasetçi, sanatçı… Dilimizin nesillerimize bırakacağımız en kıymetli emanetimiz olacağını unutmamalıyız.