[simple-author-box]
Dünya düzeni eşitsizlik, adaletsizlik üzerine kurulu. Zayıflar istedikleri kadar “Haklıyız Güçlüyüz Kazanacağız” diye slogan atsınlar; güçlünün haklı olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Düzenin güçlüler tarafından tesis edildiği dünyada başka türlü olmasını beklemek de saflık olur.
Bugünkü dünya düzeninin kurucuları İkinci Dünya Savaşı’nın galibi beş büyük devlet. Onlar Birinci Dünya Savaşı’nın da kazananlarıydılar. Doğal olarak gezegenimizi yönetme, insanlığa hükmetme hakkını kendilerinde görüyorlar. Arada Türkiye gibi Tatar Ramazanlık yapmaya kalkanlar olsa da aldırış etmiyorlar.
Esasında kaide gayet basit; bir düzen nasıl kurulduysa öyle değişir. Sömürüye dayalı düzenin temeli güçle, kudretle atıldı. Değişmesi de güçle, kudretle olur. Ama biz o değişimi gerçekleştirecek izandan ve takatten (şimdilik) yoksunuz. Doğal olarak haksızlık üzerine inşa edilen düzeninin değişmesi için yaptığımız çağrılar dilek ve temenniden ileri gitmiyor.
İyilik ve ihsan dileklerini dile getirenlerin gayesi ve talebi haksızlığın, adaletsizliğin giderildiği bir dünyada yaşamak. Bu talebi en fazla dile getiren de Türkiye. Ancak hak ve adalet mücadelesinin muktedir olması güçle mümkün.
Türkiye, tarihinden tevarüs eden sorumlulukla kendini geri bırakılan, sömürülen ülkelerin haklarının savunucusu ve sözcüsü olarak görüyor. Onların haklarının ve menfaatlerinin korunduğu bir dünya düzeni kurulması için çaba sarf ediyor. Aynı şekilde haksızlık ve zulme maruz kalan Uygur Türkleri, Arakan Müslümanları ve Filistinlilerin feryatlarına kulak verilmesini istiyor. Ancak caydırıcı güç olmadığı için çağrısını kimse dikkate almıyor.
Dünya gerçeklerini bilen ve rasyonel düşünen herkes tarafından bilinen bu durumun temel dayanağı ekonomi.
Halen BM üyesi 196 devlet var. Bu devletlerin toplam gayri safi hasılası 80 trilyon dolar.
Bunun dörtte biri Amerika Birleşik Devletlerine ait.
Dörtte bire yakın bölümü Avrupa Birliği üyesi ülkelere ait.
Altıda biri Çin’in. Yani ABD, AB ve Çin’in dünyadaki toplam gelirden aldıkları pay 50 trilyon dolardan fazla.
BM üyesi devletlerin 57’si İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi. Dünya nüfusunun dörtte birini teşkil eden bu ülkelerin dünyadakitoplam gayri safi hasıladan aldıkları pay ise yüzde 8. Yani Türkiye, Mısır, İran, Pakistan, Endonezya, Malezya gibi halkı Müslüman olan 57 devletin yıllık toplam üretim ve tüketimi 6 trilyon 500 milyar dolar. Devletler ailesinin dörtte birinden fazlasını teşkil eden ve dünya nüfusunun dörtte birine sahip olan İslam ülkelerinin kasadaki payı sadece yüzde 8. Haliyle hak ve adalet mücadelesinde sözlerinin tesiri de o kadar.
Eğer devletler düzeni eşitlik ve adalet üzerine inşa edilseydi dünyada kişi başına 10 bin dolar düşecekti. Ama “Bir kişiye dokuz pul, dokuz kişiye bir pul” düşen dünyada obezler kadar açlıktan kırılanlar var. Yaşanan bu çelişkinin en hazin yanı Müslümanların da bu çelişkinin bir parçası olmaları. Daha hazini ise elin taşıyla kendi kuşlarını vurmak için birbirleriyle çatışmaları ve sele kapılmış kütük gibi olduklarının farkında olmamaları.
Eşitsizlik ve adaletsizlik üzerine inşa edilen dünya düzeni sonsuza kadar davam etmeyecek. Ancak bu düzenin vadesini tayin konusunda ilahî yardım da gelmeyecek. Zira “İnsan için kendi çalıştığından fazlası yoktur” diyen Allah. Doğal olarak eşitlik ve adalet isteyenler aslan gibi kendi işlerini kendileri görecekler. İyilikte ittifak edecekler ve birbirlerini yemeyi bırakıp, önce kendi aralarında sonra da bütün dünyada eşitliği ve adaleti tesis etmek için çalışacaklar.