Ve fetihler… Fetihler… Fetihler:
“…Hunlar, Bizans’la aralarındaki ittifaka son verip Roma İmparatoru ile ittifak kurdular… İtalya’yı işgalden kurtaran Uldin’in Hunları olmuştu… Hun-Roma ittifakı Germenlere karşı en büyük darbeyi Rayna’da indiriyordu… Bizans açısından artık Hunlar dost değil, korkulan bir düşmandı… Hunlar yeniden Bizans topraklarını kasıp kavurmaya başlıyorlardı… Eğer Bizans rahat etmek istiyorsa bunun bedelini ödemek zorundaydı. Barışın bedeli o zaman yılda 350 libre altındı… Bu anlaşma Bizans devleti için son derece onursuz bir anlaşmaydı. Ama elden ne gelirdi. Korkunun egemen olduğu bu ortamda istenilen vergileri vermekten ve dayatmaları kabul etmekten başka çare kalmamıştı. Şimdi artık herkes biliyordu ki Hunlar Doğu Roma imparatorluğunu bir talan ve yağma bölgesi olarak görüyorlardı… Anlaşmayı Bizans bozdu!.. Hunlar bu kez ordularıyla Tuna Nehrini aşarak Sirmium, Singidunum, Viminacium, Ratiaria gibi şehirleri ve hatta ülkenin daha iç bölgelerindeki Naissus, Philippopolis, Arcaidanopolis ve Constantia (Köstence) gibi şehirlerini yerle bir ettiler! Sicilya’dan geri dönen Bizans Ordusunu ise Trak geçitlerinden Chersoesosan’da bozguna uğrattılar. Tüm bunların ardından barış koşulları doğal olarak Attila ve Bleda tarafından dikte edildi. Bizans’a karşı uygulanan vergi iki-üç katına çıkarıldı. Attila daha önceki dönemlerden kalan vergi borcu için 6000 libre, yani 432.000 solidus altını istiyordu.
…Attila 447’de büyük ordusu ile Trakya’ya girdi. Barbar kökenli Bizanslı bir kumandan olan Arnegisclus’un kumandasındaki Bizans ordusunu Dacia’da bozguna uğratan Attila’nın ordusu tüm Balkan yarımadasını işgal etti ve Thermopylak’a ve Kostantinopolis (İstanbul)’e kadar tüm bölge Hun dehşetini bir kez daha yaşadı. Hunlar’ın bu seferinde 70 kent yakılıp, yıkıldı.”
Avrupa’ya hakim olan büyük Hun İmparatorluğu’nun başındaki adamlar kimlerdi? Bir de Macar bilginin belgelere dayanarak verdiği bilgilere bir göz atalım:
“…İsmen de tanıdığımız ilk Hun büyük kağanı Balamber’di… Bir sonraki Hun kralının Uldin olduğunu kaydediyor, tarihçiler… Karaton’un ise tüm Hun imparatorluğunun başında olduğunu kesin olarak biliyoruz… Oktar ve Ruga (veya Rua) Attila’nın babasının yani Muncuk’un kardeşleriydiler. Attila’nın bir diğer büyük amcası ise Aybars. Oktar ve Ruga’nın ülke yönetimini kendi aralarında paylaşmaları da söz konusu olmuş olabilir. Oktar 430’da, Ruga ise 434 yıllarında öldüler. Ruga’nın ölümünden sonra Muncuk’un en büyük oğlu Bleda tahta geçti. Bleda tahta geçer geçmez, ikinci bir kral olarak kardeşi Attila’yı yanına aldı. (Ülkeyi birlikte yönetiyorlardı) Attila, 445’de kardeşi Bleda’yı öldürttü!... Avrupa Hun İmparatorluğu’nun temelleri Attila tarafından değil, ondan önceki Hun kralları tarafından atılmıştı…”
Peki, bütün bu liderlerin içerisinde en şöhretlisi olan Attila nasıl bir adamdı?
“…Attila’ya dair anlatılan şeyler, en küçük ayrıntıya kadar aslında bir göçebe halkın imparatorunun gayet yerinde bir tanımlaması idi. Attila da Avar Bayan veya Türk Silzibul gibi bir kraldı… İhtişamlı bir hava içinde yürüyor, yürürken gözlerini sağa sola çevirerek, gururlu vücudunun çevresinde nasıl bir etki bıraktığını da izliyor. Savaşmayı çok sevmesine rağmen her zaman son derece tedbirli davrandığı ve çoğunlukla akılcı çözümleri tercih ettiği de biliniyor. Aman dilemeyenlere karşı acımasız, ama kendine itaat edenlere, onun iradesini kabul edenlere karşı gönlü büyük. Boyu kısa, omuzları geniş. Başı büyük ve yüzünde gözleri son derece ufak görünüyor. Artık kırlar karışan sakalları çok sık değil. Basık burnu ve çirkin yüz rengi etnik kökeninin damgasını taşıyor. Bu anlatılanlar Attila’nın Moğol türü bir Türk tipi olduğunu tartışmasız ortaya koyuyor. Basık burun, küçük gözler, yüz rengi, kısa boy, boynunun kısa olması gibi özellikler bunu gösteriyor. Köse sakal da Türk kökenli Asya göçebelerinin (Kırgızların vb.) en belirgin özelliklerindendir… Attila sıradan bir Hun gibi yaşıyordu. Konuklarının onuruna verdiği ziyafetti, herkese gümüş tabaklar içinde biribirinden güzel yemekler sunulurken, o tahta tabaklardan sadece et yemeği tercih ediyordu. Konuklar altın ve gümüş kadehlerden içerken, o yine içkisini tahta kadehten içiyordu. Üzerindeki giysiler de son derece basit kıyafetlerdi ve sadece temizliğiyle dikkati çekiyordu. Kılıcının kını, barbarların kullandığı türden sandaletlerinin bağcıkları ve atının dizginleri diğer Skir ileri gelenlerininki gibi altınlarla ve kıymetli taşlarla süslü değildi… Attila’yı kimse gülerken görmezdi… Eğlenmez, gülmez, yüzündeki ciddi ifadeyi bir an bile bozmadan otururdu… Attila falcılara önem verirdi… Batıl inançların tam manasiyle esiri idi… Attila da çevresini din adamlarıyla kuşatmıştı… Falcılara sormadan hiçbir iş yapmazdı… Batıl inançları onu zayıflatıyordu. Roma’yı zaptetmekten de onu alıkoyan bu inançlardı. Roma’yı ele geçirmesine engel olan onun kendi adamlarıydı… Attila 453’de öldü. Yeni karısı İldiko ile gerdek gecesini yaşadığı gece burun kanamasından öldü. (Öldürüldü mü, tam olarak bilinmiyor?) Attila’nın ilk karısı olan Arı-Kağan’dan olan üç oğlu arasında en büyük Ellak olduğu için, tahtın gerçek varisi oydu. Ama kardeşleri; Dengizik ve İrnek de imparatorluktan pay almak istiyorlardı. Sonunda üç kardeş arasında amansız bir taht kavgası başladı. Hun egemenliği altındaki halklar da bunu bekliyorlardı ve ayaklanmalar başladı!...”
(DEVAM EDECEK)