26-30 ağustos Zafer Haftasının birinci günü olan 26 Ağustos, Kocatepe’den “Büyük Taarruz”un başladığı gündür.
27 Ağustosta, iki kez düşman işgali altında kalan Afyonkarahisar, ebediyen kurtulmuştur.
28 ve 29 Ağustos tarihlerinde, Mustafa Kemal komutasındaki Türk Ordusu, Yunan kuvvetlerini darmadağın etmiştir.
30 Ağustos ise, “Başkomutan Meydan Muharebesi”nin zaferle sonuçlandığı gündür. Bu tarihten sonra ise palikaryanın peşine düşülerek 9 Eylülde Ege Denizi’ne dökülüşüne kadar geçen olaylar dizisi, zaferi perçinlemiştir. Bu nedenledir ki, 26-30 Ağustos tarihleri her yıl, “Zafer Haftası” olarak kutlanmaktadır. Bu tarihlerde her kentimizde, KKTC’nde ve dünyanın her yerinde bulunan T.C. temsilciliklerinde bayram yapılır, şölenler düzenlenir. Ancak Zafer Haftası’nın en etkili kutlandığı yer, Afyonkarahisar’dır. Zaman zaman Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve mutlaka, silahlı kuvvetlerimizi temsilen generaller Afyonkarahisar’ı şereflendirir ve halkla birlikte Zafer Bayramı kutlama törenlerine katılırlar.
Fahrettin Altay Paşayla Kocatepe’de
Afyonkarahisar’da doğmuş olan bir kişi olarak, 26 Ağustoslarda Kocatepe’de yapılan törenleri defalarca izledim. Bu törenlerin birisinde, 9 Eylül’de İzmir’e giren Süvari Birliklerimizin Komutanı ve Atatürk’ün yakın arkadaşı Fahrettin Altay Paşa’nın, savaşla ilgili anılarını kendi ağzından dinlemek şansını elde ettim. Fahrettin Paşa son Kocatepe ziyaretinde yaptığı o konuşmada, Mustafa Kemal Atatürk’ten övgüyle bahsettikten sonra aynen şunları şöylemişti:
“Arkadaşlar, sık sık yanlışlıklar yapılıyor ve 30 Ağustos Meydan Savaşına Başkumandanlık Meydan Savaşı deniliyor. Bu yanlıştır. O muhteşem savaşın adı Başkomutan Meydan Savaşıdır. Çünkü savaşı kazanan, büyük dâhi, Mustafa Kemal Paşa’dır. Lütfen bunu unutmayınız.”
Zafer Odası
26 Ağustosta düşmana ilk darbeyi vuran Mustafa Kemal, Dumlupınar’da yapılan meydan savaşının planlarını, Afyonkarahisar’ın merkezinde bulunan, eski belediye binasında yapmıştır. O geceyi belediye binasında kendisine ayrılan odada geçiren Başkomutan, İsmet (İnönü) ve Fevzi (Çakmak) paşaları da yanına alarak, masa üzerine serdikleri büyük bir harita üzerinde sabaha kadar, savaşın taktik planları üzerinde çalışmışlardır.
Eski belediye binasının “Afyonkarahisar Zafer Müzesi” haline dönüştürülmesi son derece isabetli olmuştur. Bu bina içerisinde, Atatürk’ün dinlendiği ve yattığı oda, ayrı bir özenle düzenlenmiştir. Afyonkarahisar halkı yıllardır Zafer Odasını ziyaret ederek, Kocatepe’nin, Dumlupınar’ın önemini içlerine sindirmişlerdir. Ne yazık ki, zaman zaman maalesef, kendi içimizden bu tarihi mekânın yıkılmasını isteyen gafiller çıkmıştır!...
Ben, hayatının her döneminde bu kutsal Zafer Odasını ziyaret ederek, Atatürk’le ilgili her şeyin önünde uzun uzun durup düşünmeyi itiyat haline getirmişimdir. Atatürk’ün burada bir gece geçirdiği odanın her karışını bıkıp usanmadan gözden geçirirken aklıma hep, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şu şiiri gelmiştir:
Mustafa Kemal’i gördüm düşümde
Daha, diyordu.
Uğruna şehit olasım geldi hemen
Sabaha diyordu.
Al bir kalpak giymişti, al
Al bir ata binmişti, al
Zafer ırak mı dedim,
Aha diyordu.
Mustafa Kemal, yirminci yüzyılın en büyük dâhisidir. O taklit edilemeyecek kadar büyük, eşsiz, çağlara ışık tutacak, ebedi bir önderdir. O öylesine sağlam ilkelere dayalı bir cumhuriyet kurmuştur ki; yıllar yılı biz içeriden, düşmanlarımız dışarıdan yıkmaya çalışmasına rağmen, Türkiye Cumhuriyeti sapasağlam ayakta durmaktadır ve ebediyen duracaktır.
Önemi Çok Büyük Bayram
30 Ağustosun önemi çok büyüktür. Zira maazallah Dumlupınar Meydan Muharebesi kazanılmamış olsaydı bugün, yeryüzünde Türkiye Cumhuriyeti adlı bir devlet olmayabilirdi. Bu önemli savaşın ve elde edilen zaferin yaratıcısı Mustafa Kemal Atatürk’tür. Bu nedenle 30 Ağustos söz konusu olunca, değerlendirmeyi Atatürk’le birlikte yapmak gerekir. Atatürk Türkiye Cumhuriyeti ile ilgili her şeyde vardır ve olmalıdır. Bu zafer, Atatürk’ün adıyla bütünleşerek kutlanmalı, Atatürk inkılâpları, Atatürk’ün hayatı ve ilkeleri bütün iletişim araçları ile sık sık yayımlanmalı ve özellikle günümüz gençliğine iyice öğretilmelidir.
Cumhuriyetin kuruluşunun onuncu, yirminci yılları arasında, Türk İstiklâl Savaşı ile ilgili birçok sinema filmleri yapılmıştır. Bu filmler, o dönemin çocuklarının, millî duygularla yetişmelerine katkıda bulunmuştur. Sonraki yıllarda zaman zaman TV filmleri de yapılmıştır ama, yapılanlar yeterli değildir.
Son yıllarda, ülkemizde de dünya sinemaları ayarında tarihi filmler yapılmaktadır. Devletimizin ilgili birimlerinin de katkısıyla, Cumhuriyetin 100.yılının kutlanacağı 2023 yılına kadar, Cumhuriyetin tüm kazanımlarını içeren bir dizi film yapılmalıdır. Ancak, böyle bir filmin senaryosu, çeşitli dünya görüşlerine sahip olan tarih bilginleri tarafından oluşacak en az on kişiden oluşacak bir kurul tarafından yazılmalıdır.
Ne yazık ki günümüz gençliği, ne Atatürk’ü ve ne de çöken bir imparatorluktan, taptaze bir cumhuriyetin kuruluşuna geçiş dönemini lâyıkı ile bilmiyor. Geleceğimizin güvencesi olan gençlerimizin bu konuda bilinçlendirilmeleri için bütün kurum ve kuruluşlara görev düşmektedir.
Atatürk, Müslüman bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve ilk dinî bilgileri, ailesinden almıştır. İslâmiyet’e bakışı, dinle ilgili sözleri bilinmektedir. Bu hususta, çok sayıda kitap yayımlanmıştır. Google’a girildiğinde, karşınıza çıkacak olan “Atatürk ve Din” başlıklı kitapların yüzde doksandokuzunda, büyük önderin büyük dinimizle ilgili düşünceleri yer almaktadır. Nitekim TBMM’nin açılışı sırasında yanında, zamanın en büyük din bilgini bulunmuştur.
“Ne mutlu Türk’üm diyene!” diyen Atatürk. Her şeyden önce, büyük bir milliyetçidir. Ama kafatasçı da değildir. Öyle olsaydı, Ne mutlu Türk’üm diyene demez, “Ne mutlu Türk olana” derdi…
30 Ağustos Zaferinin 100. Yıldönümünü idrak ettiğimiz bu günlerde, şehitlerimize bir kez daha Tanrıdan rahmet diliyor ve Yüce Atatürk’ün manevi huzurlarında bir kez daha minnet ve şükranla eğiliyorum...