26-30Ağustos tarihlerinin önemi çok büyüktür. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda ve Milletimizin var olmasında yüzyıl öncesinin 26 ve 30 Ağustos tarihleri dönüşüm tarihleri olmuştur. Bu yüzden, 26-30 Ağustos tarihlerini içeren hafta, Milletimizin ve Ülkemizin Zafer Haftasıdır.
Bu gün Bayrak sevgisinden söz edeceğim. Zira ben, bayrağımızı görünce heyecanlanırım. Hele hele bir resmi törende, önde bayraklarımız, arkalarında askerlerimiz ya da gençlerimiz olursa gözlerim yaşarır, çocuk gibi ağlarım…
Bayrak söz konusu olunca, aklıma ilk gelen şiir, merhum Orhan Şaik Gökyay’ın ‘Bayrak’ Şiiri gelir.
***
Orhan Şaik Gökyay ve unutulmaz şiiri
Daha ilkokul sıralarında, “Bu Vatan Kimin?” şiiriyle tanıdığım Orhan Şaik Gökyay’la, bu gıyabi tanışmanın vicahiye dönüşmesi 1973 yılında gerçekleşti. Şair dostum Yaşar Faruk İnal’ın girişimleriyle gerçekleştirilen, Şiir Şöleni için, bir grup şair ve yazarla birlikte, Ankara’dan, otobüsle Yozgat’a gitmiştik. Grupta, Arif Nihat Asya, Mehmet Çınarlı, Güzide Taranoğlu, Osman Attila, Bekir Sıtkı Erdoğan gibi usta şairler de vardı.
Yozgat’taki sanatçı dostlar, grubumuza, Yozgat’ı gezdirmiş ve görülesi yerleri göstermişlerdi. Yenilen toplu yemeklerde, Yozgatlı, örneğin “Yılkı Atı” yazarı Abbas Sayar’la da tanışmıştık. Şehri gezerken, Orhan Şaik Hoca “Nasrattınoğlu, yanıma gel!” diyerek beni çağırmış ve koluma girmiş, beraber yürümüştük. Kendisine takdim ettiğim, “Afyonkarahisarlı Şairler Yazarlar Hattatlar” kitabımı beğendiğini söyleyerek beni onore etmişti. Ama beni daha çok mutlu eden şey, koluma girerek göstermiş olduğu samimiyet idi…
Folklor derlemeleri yaptığımı öğrenince, bazı önerilerde bulunmuş, teşvik etmişti. Yozgat’ta ve daha sonra çeşitli mekânlarda, birlikte çektirdiğimiz fotoğraflar ise, hayatımın en güzel hatıraları olarak, arşivimde bulunmaktadır… Grup bir fabrikayı gezerken; “ben böyle fabrika gezilerini sevmiyorum” demiş ve birlikte ayrılıp, oradaki bir odada oturup sohbet etmiştik..
Gerek yemeklerde, gerekse çay-kahve molalarında, ustaların dil ve edebiyat sohbetlerinde bulunmak da çok güzeldi. Bir keresinde Orhan Şaik Hoca’nın Mehmet Çınarlı ile tartışmalarına tanık olmuş ve ilgiyle izlemiştim. Çınarlı, Türk Dil Kurumu çalışmalarını eleştiriyor, örneğin Sayıştay, Danıştay, Yargıtay vb. gibi sözcüklere karşı çıkıyordu. Orhan Şaik ise, öztürkçeden yanaydı ve şöyle demişti: “Bu sözcükler tutmuştur. 100 yıl sonra bunun nedeni aranmayacaktır.”
Orhan Şaik ile Arif Nihat Asya, okul arkadaşı idiler ve birbirlerini ilk gençlik yıllarından beri tanıyorlardı. Sık sık anılarını anlatıyorlar; birbirlerini çeşitli fıkralarla gıdıklıyorlardı!...
Benim yönettiğim, Şiir Şöleni, 31 Mart 1973 akşamı, büyük bir kalabalık önünde düzenlenmiş; özellikle Arif Nihat Asya ve Orhan Şaik Gökyay’a büyük ilgi gösterilmişti. Seyirciler, Orhan Şaik’den, “Bu Vatan Kimin” şiirini okumasını istiyorlar; fakat Hoca anlamazlıktan geliyordu. Bu durumla daha sonraki yıllarda, çeşitli mekânlarda da görmüştüm. Hoca salt bu şiiriyle değil, bütünüyle şairliğinden söz edilmesini istiyordu. Zira gerçekten, şiirlerinin tümü, gerçek anlamda şiirdi. Yine de Yozgat’taki şölende, kendisine ayrılan zamanı, bu şiiriyle noktalamıştı.
Şairler arasında yaşadığım yıllarda edindiğim izlenim o idi ki; kimi şairler, bir tek şiiriyle, adlarını edebiyat tarihimize altın harflerle yazdırmışlardır…
***
Başkanlığını yaptığım Folklor Araştırmaları Kurumu olarak düzenlediğimiz tüm etkinliklere Orhan Şaik Hocayı davet ediyorduk. Örneğin Eskişehir’de valilik ile birlikte gerçekleştirdiğimiz etkinliklerin bazılarına teşrif ederek, bildiriler sunmuş, şiirlerini okumak lütfunda bulunmuştu.
Dil ve edebiyat konusunda, gerçek bir Hoca olan Orhan Şaik’in, folklor ve özellikle halk edebiyatı ile ilgili makaleleri ve kitapları vardı. Türk folkloruna yaptığı değerli katkılardan dolayı, 1982 yılında, Folklor Araştırmaları Kurumu olarak, Hocayı ödüllendirmiştik.
Türk Kooperatifçilik Kurumu Yönetim Kurulu’nda görevli olduğum yıllarda, Orhan Şaik Hocayı, Kurumumuzun konuğu olarak Ankara’ya davet edip, ağırlamış; başkentteki kimi şair, yazar ve sanatçılarla biraraya getirmiştik.
Orhan Şaik Gökyay 1902 yılında dünyaya gelmiş, 02 Aralık 1994 tarihinde vefat etmişti.
92 yıllık dolu dolu geçen hayatının her aşamasında dim-dik ayakta olan bu müstesna insan, yaş konuşulmasından hoşlanmaz; kendisine “Hocam nasılsınız?” diye sorulduğunda da “daima çok iyiyim” derdi.
Türk edebiyatının, bilim hayatının, müstesna şahsiyetlerinden birisi olan Orhan Şaik Gökyay’a, bir kez daha Allah’tan Rahmet diliyor, onun unutulmaz şiirini sunuyorum…
BU VATAN KİMİN
Bu vatan toprağın kara bağrında
Sıradağlar gibi duranlarındır,
Bir tarih boyunca onun uğrunda
Kendini tarihe verenlerindir.
Tutuşup kül olan ocaklarından,
Şahlanıp köpüren ırmaklarından,
Hudutta gaza bayraklarından
Alnına ışıklar vuranlarındır.
Ardına bakmadan yollara düşen,
Şimşek gibi çakan, sel gibi coşan,
Huduttan hududa yol bulup koşan,
Cepheden cepheyi soranlarındır.
İleri atılıp sellercesine
Göğsünden vurulup tam ercesine,
Bir gül bahçesine girercesine
Şu kara toprağa girenlerindir.
Tarihin dilinden düşmez bu destan,
Nehirler gazidir, dağlar kahraman,
Her taşı yakut olan bu vatan
Can verme sırrına erenlerindir.
Gökyay'ım ne yazsan ziyade değil,
Bu sevgi bir kuru ifade değil,
Sencileyin hasmı rüyada değil,
Topun namlusundan görenlerindir.