Benim gibi Ege Bölgesinden olan, ama hayatını Başkent Ankara’da idame ettiren değerli dostum Mesut Özünlü ile gıyabi tanışlık, geçtiğimiz günlerde vicahiye dönüştü. Bu buluşmada birbirimize ikişer kitabımızı hediye ettik.Ben bu yazımda Dostumun şu üç isimden oluşan kitabından söz edeceğim.
*Nil’in Dili
*Kahire 1992
*Mısır Anıları
Mısır’ın neresine giderseniz gidiniz, öncelikle Kahire’yi göreceksiniz. Dostum Mesut da Mısır anılarına Kahire’den başlarken, Başkent için “Dünyanın Annesi” tanımlaması yapıyor ve bu deyimin anlamını açıklıyor. Nitekim ben de 1987 yılındaki ilk Mısır seyahatime buradan başlamış ve günlüğüme şunu yazmıştım:
“Nil Nehri kıyısındaki El-Nil Hotel’de odama yerleşip, Nil Nehri’ni seyrederken tarifsiz duygular içindeydim. Hava hafif rüzgarlı, ama güzeldi. Bir süre istirahat ettikten sonra çıkıp bir süre Nil sahilinde yürümüştüm. Meridyen, Hilton, Sheraton, Semiramis vb. gibi lüks oteller bu bölgedeydi. Nil içerisindeki vapurlar, deniz otobüsleri ve motorlar turist gezdiriyorlardı. Fayton ve at arabaları da caddelerde cirit atıyorlardı… Sahildeki bankolarda genç çiftler samimi şekilde oturuyorlardı… Irak ve Libya’da gördüğüm insanlara göre, farklı bir yapıları vardı. Türbanlı kadınlar ile başları açık genç kızlar yanyana yürüyorlardı…
Restoran, otelin dokuzuncu katındaydı. Akşam yemeğini yerken Nil’in karşı yakasını seyretmiştim. O yakadaki ışık kümeleri baş döndürücü güzellikteydi… Odama çıkıp yatağa uzanmış ve uyumaya çalışmıştım ama; dışarıdan, özellikle de nehirden gelen motor gürültülerinden, uyuyabilmek çok zordu. Buna rağmen sabah saat 06.40’da kalkmıştım. Hava pırıl pırıl, Nil durgun akıyordu. Nil, Tuna nehrini, bulunduğu yer ise Budapeşte’yi anımsatıyordu. Avrupa’nın bütün başkentlerinin ortasından, büyük nehirler geçiyordu. Kahire’nin Nil’i de öyleydi…
Nil denilince, nedense hep eski bir ABD filmini anımsıyordum. Amerikan sinemasının ünlü jönlerinden olan Türk asıllı Turan Bey’in başrol oynadığı filmi… Ve çocukluk yıllarımın Mısır filmlerini; Türkçe sözlü, Arapça şarkılı Yusuf Vehbi’li ve Ümmü Gülsüm’lü filmleri…
Kuşkusuz Nil Nehri, Mısır’ın can damarı, can suyu… Zira Nil olmasaydı, herhalde Mısır’da hayat da olmazdı!...”
Sevgili Mesut Özünlü’nün anılarını okurken, o güzel ülkede gördüğüm güzellikleri ve artık unutmaya başladığım anılarımı hatırladım. Mısır Milli Müzesini, Tutankamon’u, Mısır Dışişleri Bakanlığı’nın görevlendirdiği rehberim Nesrin Şerbin’i… Nesrin Hanımın annesi ve teyzesi Türk idiler ve İstanbul lehçesini mükemmel konuşuyorlardı. Babası ise Mısır Ordusunda en üst rütbeye yükselmiş bir subaydı. Kahire’de çok sayıda Türk yaşadığını söylemişlerdi.
Özünlü anılarında Ümmü Gülsüm sevgisine değinmektedir ki, doğrudur. Bir zamanlar bu büyük ses sanatkârı, Türkiye’de de çok sevilirdi. Bu yüzden ben Tahrir Meydanındaki bir kasetçiden, Ümmü Gülsüm ve hatta Yusuf Vehbi’nin kasetlerinin hepsini satın almıştım.
İskenderiye kentine yaptıkları bir seyahatte, arkadaşlarının ısrarı üzerine “Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar” dizesiyle başlayan Edirne türküsünü okuyup alkışlandığını belirten dostumun sesinin güzelliğini de öğrenmiş oldum. Mısır’ın ikinci büyük kenti olan vetarihimiz için çok önemli olan İskenderiye’ye üç Mısır seyahatlerimin ikisinde ben de gitmiştim. Dostumun İskenderiye anılarını okurken, kendi anılarım da gözlerimin önünden, bir sinema şeridi gibi geçip gidiyordu…
Nil vadisi Mısır’ın can damarıydı ve Mısır nüfusunun tamamına yakını bu vadide yaşıyordu. Nitekim Kahire’den İskenderiye’ye kadar boş arazi yoktu. Her taraf ekilip biçilmişti ve pamuk, mısır, pirinç, hurma, çeşitli meyve ve sebzeler üretiliyordu. Yol boyunca çıkrıkla suyu çekilen kuyular, sulama kanallarında ve derelerde çamaşır ve bulaşık yıkayan kadınlar görmüştüm… Kahire’den çıktıktan sonra üniversitesi de olan Benha kentinden geçmiştik. Yol güzel, hava güzel; pırıl pırıl güneş ve tarım alanlarında çalışan Mısırlılar… Ve Shibin El Koomkenti…Tanta, Kafr El Şaikh, Damanhor, Eglan, Kafr El Dawar kentleri… Kentlerin girişlerinde sokak lambaları… Greko Roman Müzesi, Roman Amphitheatre, Kayt Bey Kalesi, Memluk Sultanı Kayt Bey tarafından inşa edilen kale… Sahilde ve denize egemen bir kale olan bu yapının içerisinde cami, dergah vb. gibi yapılar da bulunuyordu. İçerisindeki müzede Osmanlı döneminden kalan tabanca, kılıç vb. gibi silahlar da yer alıyordu.
İskenderiye’deki hemen her yer ve her şey, bizi ilgilendiriyordu. Çünkü uzun yıllar Mısır’ı Türkler yönetmişlerdi. Mehmet Ali Paşa Türk’tü. Dolayısıyla ondan sonraki krallar da, Türk soyundan gelen insanlardı. Dolayısıyla, artık bir müze olan kraliyet sarayını daha büyük bir ilgiyle gezmiştim..Müzenin girişinde Mehmet Ali Paşa’dan, Kral Faruk’a kadar tüm kralların portreleri yer alıyordu…İskenderiye’deki bu saray, kralın yazlık sarayıydı. Denize nazırdı ama, krallığın ortadan kaldırılmasından sonra önüne başka bir bina inşaa edilerek, deniz görünümü engellenmişti… Saray mimari bakımdan bir sanat şaheseri olduğu gibi, kralın kaçıramadığı ya da götürmediği çok miktarda altın eşyalar, taçlar, takılar bulunuyordu…”
Değerli Dostum, İskenderiye için “Akdeniz’in Gelini” tanımlaması yapmaktadır ki, çok haklıdır…
Giza, Han Halili, El Ezher ve yöresi ile ilgili anılarını okurken, ben de bizzat gezip görmüş olduğum bu mekanları, adeta Mesut Özünlü ile bir kez daha geziyordum…Bana öyle geliyor ki, daha uzun süre masamın üzerinde duracak olan “Nil’in Dili – Kahire 1992” kitabı zaman zaman sayfalarını varaklayacağım bir eserdir. Yade Yayınları arasında yer alan eserin müellifi kimdir? Kısaca tanıtmak isterim:
Mesut Özünlü,1965 yılında Aydın’ın Nazilli ilçesinde doğdu. 1985’de Nazilli İmam Hatip Lisesi’nden, 1989’da Gazi Eğitim Fakültesi Arap Dili ve Eğitimi Bölümü’nden 2003’de Anadolu Üniversitesi İlahiyat Meslek Yüksek Okulu’ndan mezun oldu. 1992 yılında M.E.B.nın bilgi ve görgüyü artırma amaçlı Mısır bursuyla Kahire’ye gitti. Burada Arap dil pratiğini ilerletti. Mısır’ı ve Kahire’yi inceleyip araştırmaya çalıştı.
Uzun yıllar Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürlüğünce hazırlanıp yayınlanan Diyanet Aylık, Avrupa, Avrasya ve Çocuk Dergileri ile Diyanet Aile Dergisi’nde tashih ve redaksiyon işlerinden sorumlu memur olarak görev yaptı.
Almanya ve Romanya’da imamlık, Suudi Arabistan’ın Cidde, Mekke ve Medine şehirlerinde hac rehberliği ve tercümanlık gibi görevlerde bulundu.
2016-2017 yıllarında Gazi Üniversitesi, Yabancı Diller Yüksek Okulu Arapça Öğretmenliği hazırlık sınıfında dışarıdan haftalık 15’er saat ek dersler verdi. Yaklaşık beş yıl boyunca haftada bir gün TRT Genel Müdürlüğü bünyesinde Diyanet Televizyonu için yayını uygun görülen programların yayın denetmenliği görevini yürüttü. Halen Diyanet İşleri Başkanlığı Dini Yayınlar Genel Müdürlüğü, Radyo ve Televizyon Daire Başkanlığı’nda Yayın Denetleme Komisyonu Üyesi olarak görev yapmaktadır.
Mesut Özünlü yazarlığın yanısıra, araştırmacı ve de şairdir. Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sahipleri Meslek Birliği (İLESAM) ve Türkiye Yazarlar Birliği üyesidir.
Değerli dostumun bana vermiş olduğu ikinci kitap da benim büyük ölçüde ilgimi çekmiş olup, “Irak’ın Ünlü Filozof ve Şairi Cemil Sıtkı Ez-Zahavi, Hayatı, Kişiliği, Şiirleri” adlı mükemmel bir araştırmadır. Bu eser ile ayrı bir yazıyı daha sonra kaleme alıp yayımlayacağım.