Yıl 2007
Sayın Nurullah Çakır Kastamonu Valisiydi.
Gecenin bir vakti bizim gazetenin ofisinin önünden geçerken pencereden elektriklerin yandığını fark etmiş.
Telefonum çaldı. “ İzzet bey gecenin bu saatinde gerçekten çalışıyor musunuz?” diye sordu.
Ben de “evet sayın valim çalışıyoruz ama az bir işimiz kaldı son rötuşları yapıyoruz” dedim.
“Bu saatte gelsem şimdi çayınızda yoktur ama…” dedi.
“Buyurun sayın valim çayımız da kahvemizde her daim var” cevabım üzerine davetim kabul gördü.
- Tamam geliyorum…
Gerçekten o saatte çay yoktu hemen çayı koyduk.
Vali Çakır bir süre sonra eşofmanlarıyla çıkıp geldi.
Uzun uzun sohbet ettik. Gazeteciliğin meşakkatleri vs. derken memleket meselelerine konu geldi.
Çatalzeytin Kaymakamlığı ve Kastamonu Vali Yardımcılığı yaptığı dönemlerden çok iyi tanışıklığımız vardı.
Sohbet arasında “Ya İzzet bey tut şu masanın bir ucundan. Şu memleketin kaderini değiştirecek bir iki hamleye ihtiyacımız var. Yardım et bize” dedi.
Sonra aramızda şu diyalog geçti:
- Buyurun sayın valim ne istiyorsunuz başımız gözümüz üstüne…
- Uluslararası bir tanıtıma ihtiyacımız var. Ben biliyorum senin yurt dışındaki medya kuruluşlarında çok tanıdığın var. Bu medya kuruluşlarına Kastamonu’nun tanıtımını yaptırıp yabancı turisti buraya çekebilirsek memleketin gelir seviyesi artar ve turizmi geliştirebiliriz…
-Tamam sayın valim madem siz bana böyle bir görev veriyorsunuz ben de ajandama notumu alıyorum ve bunun üzerine çalışacağım…
Ben bu sözü verdikten sonra konuyu kapattık.
Aradan bir süre geçtikten sonra bir iş görüşmesi için Ankara’ya gittim. Şu anda Bosna Hersek’te Türkiye Büyükelçiliği’nde Basın Ataşesi olarak görev yapan yakın dostum Ömer Çetres ile Anadolu Ajansı’nda beraber yemek yiyorduk. Konuyu Ömer beye açtım. Ömer bey “Al Jazeera Televizyonu olur mu? “diye sordu bana.
Ben de hemen telefonla Sayın Valimiz Nurullah Çakır’ı aradım. Al Jazeera Televizyonu olur mu diye sordum.
O da, “Yahu İzzet bey olmaz mı benimle kafamı buluyorsun? Kaç para istiyorlar, iyice öğren” dedi.
Bende “Bedava sayın valim, para falan yok “dedim.
Vali inanmadı ama inanmış gibi yaptı.
“Tamam biz Allah’tan bir göz istedik, Allah bize iki göz verdi. Hemen getir.”dedi.
Ömer bey ile sohbetimize devam ederken; “Bu gece kal seni yarın Al Jazeera Televizyonu’nun Türkiye temsilcisi Omar Qasram ile tanıştıracağım” dedi.
Ertesi günü yine Anadolu Ajansı’nda buluşmak üzere sözleştik.
Aslen Filistinli olan ancak uzun yıllardır Al Jazeera Televizyonu’nun Türkiye temsilciliğini yapan Omar Qasram ile o gün tanıştık. Omar bey ve ekibini Kastamonu’ya davet ettim. Omar bey ile anlaştık ve 15 gün sonra 4 kişilik ekibiyle birlikte çıkıp geldi.
Olukbaşı’nda eski devlet hastanesinin üzerinde bulunan TURAŞ Otel’de yerlerini ayırttırdık. Omar bey ve ekibini 3 gün boyunca Kastamonu’da misafir ettik. Bende rehberlik yaptım. Pınarbaşı’ndan, Taşköprü’ye Tosya’dan SFC Orman Entegre’ye, Kastamonu Enteğre’den Orman Bölge Müdürlüğü’ne, yöresel yemeklerden, tarihi ve turistik yerlere varıncaya kadar çekimler yapıldı.
İşte ben o zaman öğrenmiştim. Al Jazeera Televizyonu’nun dünyanın değişik bölgelerine yayın yapan tam 11 kanalı olduğunu. Dahası Amerika’da en çok izlenen ve reklam alan kanal olduğunu işte o zaman öğrenmiştim.
Omar Qasram Kastamonu’dan çok memnun ayrıldı. Ankara’ya döndüğünde bana hangi gün ve saatlerde yayınlanacağını telefonla söylemişti.
Arapça ve İngilizce kanallarında müthiş bir tanıtım videosu yayanlandı. Tam tamına değişik günlerde 3 defada üç ayrı program yapmıştı Omer bey…
Bir hafta sonra yine telefonum çaldı. Omar bey arıyordu. “ İzzet bey bizim programlar amacına ulaştı. Sana 4 tane körfez ülkelerinin (Kuveyt, Bahreyn, Katar ve Sudi Arabistan) büyükelçilerini gönderiyorum. Bunları iyi ağırlayın sizin turizm kapısını bunlar açacak!” demişti.
Ertesi günü 4 tane büyükelçi 4 ayrı yeşil plakalı ciplerle geldiler.
Büyükelçileri ve beraberindekileri ben Kastamonu Merkez’de ağırladım. Dönemin Kastamonu Ticaret Odası (KATSO) Başkanı Sayın Halil Öztosun’un Kadıdağı’nda eski ahşap evlerden bozma yaptığı 3 tane evi görmüşler gelirken. Misafirlerimiz giderken o evlerin sahipleri ile tanışmak istediler.
Bende Halil abiyi arayıp evlerin olduğu yerde randevulaştık.
Sayın Halil Öztosun ve şu anki BORSA Başkanı Sayın Serdar İzbeli ile orada buluştuk.
Sonra Büyükelçiler tercümanları vasıtasıyla Halil beye evleri satıp satmayacaklarını sordular. Halil bey olabilir dedi. Kaç para istiyorsunuz dediler.
Halil bey o zamanın parasıyla hatırı sayılır bir para istedi.
Büyükelçiler “ No nono” cevabını vererek ayrılmak istediler.
Sonra o bölgede villa sitesi kuran Dr. Atıf Uğurlu geldi. Atıf bey kendi yaptıkları villaları gösterdi ancak betondan olduğu için beğenmeden ayrıldılar…
Onlar ahşap ve doğa manzaralı evler arıyorlardı.
Bir yıl sonra bu 4 büyükelçinin Trabzon’a gittiğini öğrendim.
Daha sonrası malum…
Trabzon’a Araplar akın etmişti. Trabzonlular adeta Arap turist kaynıyor ve değişik değişik sektörler oluşmuştu.
Hikaye tam da böyle gerçekleşti…
Peki durup dururken neden bu hikayeyi sizlere anlatma ihtiyacı duyduğumu merak ediyor musunuz?
Bugünlerde yerel basınımızda ve sosyal medyada
“Araplar geliyor…” başlıklı bir haber yayınlandı.
Hikayemizde olduğu gibi; tam 16 yıl sonra yine yeniden diyerek Kastamonu Valisi Sayın Avni Çakır’ın koordinesinde oluşturulan turizm heyeti bahse konu ülkelere gidiyor ve Arap yarım adasındaki turizm acentelerine Kastamonu’yu anlatan tanıtım filmleri ve sunumlar yapılıyor.
Haberin sonunda ise Haziran ayı ortalarında 150 adet turizm acentesi temsilcisinin Kastamonu’ya geleceği duyuruluyordu.
Geç kalınmış bir turizm hamlesi olsa da güzel bir gelişme. İnşallah geçmişte yapılan hatalar tekrar yapılmaz ve bu sefer bizim o yıllarda ve Trabzon’un yaşadığı sorunlardan dersler çıkartarak ekonomik seviyeleri yüksek Arapları Kastamonu’ya çekebiliriz…
Ha bu arada az kalsın unutuyordum.
Al Jazeera Türkiye temsilcisi değerli dostum Omar Qasram 2.5 yıl önce pandemi döneminde kovite yakalanarak hayatını kaybetti. Çok üzüldüm. Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun.
GÜNÜN SÖZÜ
“Hiç hata yapmamış adam, yeni bir şey denememiştir.”(Albert Einstein)