[simple-author-box]
İnsanın bütüncül ve etkileşim içinde düşünememesi öylesine tehlikelidir ki, karşı taraftan gördüğüne yakıştırır tüm yetkinsizlik durumunu; üstüne hiç alınmaz. Eğitim ya da deneyim düzeyi yeterli olmayan biri, sıradan bilincini ilerletme imkânı belki de bulamadığından, düalist bakış açısının tutsağı olabilir. Ancak nezaket içinde yaklaşımlarda bulunan, modern görünümlü, iyi eğitimli, entelektüel biri de bu düşünsel aşamayı geçememiş olabilir. Çünkü kendi içinde yarattığı dogmaları görmez, kentin bu seçkin soylusu. Kendinden olmayana yakıştırır tüm olumsuzluğu ve önceki yazı için de, “Bakın ne güzel de anlatmış sizi” der.
Tam olarak haksız değildir ancak bu entelektüel düalistin bağnazlığı, diğerinden daha ürkütücüdür. Aklındaki konumunu sarsma ihtimali içeren her düşünceye karşı, güçlü psikolojik direnç gösterebilir çünkü. Bir eleştiriyle karşılaştığında, gider nezaket görüntüsü ve Polat Alemdar’dan da, mahallenin kabadayısından da güçlü efelenir; açınır içindeki gerçek kahraman. İzlemediğini söylediği dizinin gizli ve güçlü takipçisidir aslında o.
*
“Yapmak zor, yıkmak kolaydır” denir ya hani, insan akılda karşılık bulmasıyla, eğitim ve deneyimle aşabilir bir önceki durumunu ve ilerler. Ancak ilerlemiş olduğunu düşünen, eğitimli olan, kendisini belirleyen içeriği reddedemeyebilir çoğu zaman. İlkine yönelik yapıcı bir yaklaşım yeterliyken, diğeri öncesinde zor bir yapı söküme gereksinim duyar. Nasıl söylersin papyonlu salon beyefendisi görünümdekine, içinde bir sokak kabadayısı barındırdığını ve seslensen bu şekilde sokak kabadayısına, o hiç itiraz eder mi acaba buna?
Sokak kabadayısı olsun, salon adamı olsun, düalizm tutsaklığında kişi, bakış açısının esiridir ve olanı biteni indirgeme ve bir o kadar da genellemeler üzerinden açıklamaya çalışır. Çalışır ama başaramaz. Çünkü kendisinin de içinde olduğu tek bir çözümleme işitemezsiniz ondan.
Diyalektik akıl, gelişim ve ilerleme amacında ötekileştirerek ayrıştırmaz, karşıtlıkları “kapsayarak” aşar. Eleştiriyi gerekli ve yapıcı karşılar. Ussal düşünür ve bu ussallık içinde ondan, Polat Alemdar dizilerini izlemesini beklemezsiniz. Geçmez çünkü akıl süzgecinden: Beş on metreden sıkılan, beş on kurşunun kahramana isabet etmemesi, kahramanınsa bir manalı bakışla hepüsünü mat etmesi.
Sunay Akın “Ülkenin kahramanları Kurtlar Vadisi’nden değil, Kitap Kurtları Vadisi’nden çıkar” sözünü, kitap fetişizmi içinde söylememiştir şüphesiz. Şair bu sözüyle, kitap ile doğru düşünme ve bilgi ilişkisini vurgular ve bilgi toplumları, kahramana gereksinim duymazlar.
Beğendiğimiz beğenmediğimiz hemen herkesi sarmış bir hastalıktır gibidir düalizm tutsaklığı. Düalite ilkin gerekli olandır ama düalizm değil. Analitik yaklaşır “iyi” deriz ve bir diyalog başlar. Ancak bir sonraki hamlede bu analitik ayrıştırma, olana bitene ışık tutmaz. Etimolojik (Köken bilim) aynılıktan öte, içeriğinde de diyalog, diyalektiğe evrilir. Bu ileri aşamada devreye giren diyalektik akıl, karşıtların birliğinde ussal olana uzanır. Değerlendirmeler ussal olanın ışığında formel değildir; bütüncüldür ve gerçeğinde birer kavrayıştır. Aşabildiğimiz gün düalizmi, hemen ve kolay olmasa da sorunlarımızı teker teker çözebiliriz.
Aklın tüm potansiyelinin açınması adına, düalizm tutsaklığının üstesinden gelecektir insan. Çünkü diyalektik gerçekliği kavramaya herkes eşit olanaklıdır. Bir potansiyel olarak bu olanak, karşıt yaratarak ilerlemeye çabalamaktan daha güçlüdür, çünkü insanın gerçek potansiyelidir. Bu gerçek potansiyelin açınması, ilkin belki zorlayıcı gelebilir ama bu noktada da Aziz Yardımlı’ya kulak verebiliriz: “Hiçbir zaman ‘zorlanma’nın büyük bir problem olduğunu düşünmedim.”