Kuvay Sanlı
Köşe Yazarı
Kuvay Sanlı
 

Heidegger ve Erdoğan

[simple-author-box] Alman felsefeci Martin Heidegger’in meşhur “Dil varlığın evidir” sözü, düşüncelerinin us dışılığına, yani saçmalığına iyi bir örnektir. Tüm varlığı dil çatısı altına sıkıştırmaya çalışmak, tüm insanlığı arı Alman ırkı kılmaya çalışmaktan da saçmadır. Heidegger, Alman halkından “Kendi öz varoluşlarına uygun olacağı düşüncesiyle”, Hitler’i desteklemelerini ister. İster ama felsefesinde öz kavramına yer yoktur. Oluşu varlıkla başlatır, özü yok sayar. Bu Nazi hayranına hayran akademisyen ve entelektüeller, bugün de hemen yanı başımızdalar ama onların yücelttikleri gibi dil, düşüncenin evi değildir. Düşüncenin dilden, kavramın kelimeden daha temel ve daha fazlası olduğunu anlamak, zor olmasa gerek. * Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım 2020 tarihli kabine toplantısının ardından yurttaşların karşısına çıktı. Yarım saat kadar süren açıklamalarında, bu düzeyde yapılmaması gereken dil hataları vardı. “Önemli mi canım, ne demek istediği anlaşılıyor işte” diyenler olacaktır. Anlaşılıyor da, Heidegger’in dili düşüncenin de üzerine çıkarma yanlışını biz, “Geç bunları” denecek düzeye çekilmesi için eleştirmemiştik. Dil önemlidir. Düşünce ve dil ilişkisi güçlüdür; birbirlerini belirlerler. İş yasa yapmaya gelince dil, düşünceyi doğru ve iyi düzeyde karşılamazsa, anlaşılmaz metinler, uygulamada zorluk çekilen yasalar çıkar karşımıza. Düşünce ve dil etkileşimi içinde yanlış dil, yanlış düşünceye neden olur. Erdoğan’ın metninden bazı örneklere bakalım: “Aziz Milletim” diyor ve devam ediyor: “Yeni bir takım tedbirleri kamuoyu ile paylaşmıştık.” Aziz millet kamuoyunun kendisi değil midir? İkisi ayrı şeymiş, “Ahmet bak, ben Mehmet’e söylemiştim” der gibi olmuş. “Aldığımız tedbirlerin yol açtığı sıkıntıları gayet iyi biliyoruz.” Tedbir, konfor alanını daraltır ama temelde koruma sağlar ve bu kazanıma “sıkıntıya yol açmak” anlamı yüklenemez. “Salgın tehdit olmaktan çıkana kadar…” Salgın tehdit olmaktan çıkarsa, salgın olmaz. “Salgın bitene kadar”demek zor olmamalı. “Türkiye salgın karşısında verdiği mücadeleyi de mutlaka kazanacaktır.” Şu dahi anlamındaki -de eki ile kimliğini bulan bu ifade, diğer mücadeleler gibi milli sınırları tanımladığı ölçüde, pek anlamlı değildir. “Tekirdağ’ın Türkiye’si” diyemeyeceğimiz gibi, bu mücadele de “Türkiye’nin mücadelesi” değildir. Dünyanın içinde olduğu mücadele, Türkiye’de de verilmektedir. Salgın, küresel düzeyde sonlanmadan “kazanç” olmaz. Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan bir CHP milletvekilini “Kapıya koymasını” istiyor. “Kapıya koymak” olumsuz anlam taşımaz. “Kapı önüne koymasını” isteyebilirdi ama. Ve paranın renginin, dininin olmadığını sık dile getiriyor Erdoğan. “Dinsiz” sözünde konu din değil, içerdiği erdemlerdir aslında. Dinsiz nitelemesi, bu erdemlerden yoksun olma durumunu anlatır. Bu ifadesini dile getiriş şekli de “Nereden geldiğine bakmam” anlamıyla barışık duruyor. Oysa para ve kirli para ayrımı, ekonominin önemli konularındandır. * Biz “Para” demişken, birileri de Kemal Kılıçdaroğlu’na “Basit konuş” demiş olsa gerek. Bu akıl sık verilir ya siyasetçilere… 2 Aralık 2020’deKılıçdaroğlu, Kayseri’de muhtarlarla buluştu. Bu buluşmada “Kim muhtarlara aylık vereceğiz diyorsa, oyunuzu gidip oraya verin” dedi ve “Bu kadar basit” diye de ekledi. Yok. Basit değil onursuz olurdu, bu davete uymak. “Durun, haksızlık etmeyelim. Sözlerini bağıntısı içerisinde değerlendirelim” diyeceğim ama o da “Parayı kim veriyorsa, gerisine bakma” diyor işte.
Ekleme Tarihi: 09 Aralık 2020 - Çarşamba

Heidegger ve Erdoğan

[simple-author-box]

Alman felsefeci Martin Heidegger’in meşhur “Dil varlığın evidir” sözü, düşüncelerinin us dışılığına, yani saçmalığına iyi bir örnektir. Tüm varlığı dil çatısı altına sıkıştırmaya çalışmak, tüm insanlığı arı Alman ırkı kılmaya çalışmaktan da saçmadır.

Heidegger, Alman halkından “Kendi öz varoluşlarına uygun olacağı düşüncesiyle”, Hitler’i desteklemelerini ister. İster ama felsefesinde öz kavramına yer yoktur. Oluşu varlıkla başlatır, özü yok sayar.

Bu Nazi hayranına hayran akademisyen ve entelektüeller, bugün de hemen yanı başımızdalar ama onların yücelttikleri gibi dil, düşüncenin evi değildir.

Düşüncenin dilden, kavramın kelimeden daha temel ve daha fazlası olduğunu anlamak, zor olmasa gerek.

*

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 30 Kasım 2020 tarihli kabine toplantısının ardından yurttaşların karşısına çıktı. Yarım saat kadar süren açıklamalarında, bu düzeyde yapılmaması gereken dil hataları vardı.

“Önemli mi canım, ne demek istediği anlaşılıyor işte” diyenler olacaktır. Anlaşılıyor da, Heidegger’in dili düşüncenin de üzerine çıkarma yanlışını biz, “Geç bunları” denecek düzeye çekilmesi için eleştirmemiştik.

Dil önemlidir. Düşünce ve dil ilişkisi güçlüdür; birbirlerini belirlerler. İş yasa yapmaya gelince dil, düşünceyi doğru ve iyi düzeyde karşılamazsa, anlaşılmaz metinler, uygulamada zorluk çekilen yasalar çıkar karşımıza. Düşünce ve dil etkileşimi içinde yanlış dil, yanlış düşünceye neden olur.

Erdoğan’ın metninden bazı örneklere bakalım:

“Aziz Milletim” diyor ve devam ediyor: “Yeni bir takım tedbirleri kamuoyu ile paylaşmıştık.” Aziz millet kamuoyunun kendisi değil midir? İkisi ayrı şeymiş, “Ahmet bak, ben Mehmet’e söylemiştim” der gibi olmuş.

“Aldığımız tedbirlerin yol açtığı sıkıntıları gayet iyi biliyoruz.” Tedbir, konfor alanını daraltır ama temelde koruma sağlar ve bu kazanıma “sıkıntıya yol açmak” anlamı yüklenemez.

“Salgın tehdit olmaktan çıkana kadar…” Salgın tehdit olmaktan çıkarsa, salgın olmaz. “Salgın bitene kadar”demek zor olmamalı.

“Türkiye salgın karşısında verdiği mücadeleyi de mutlaka kazanacaktır.” Şu dahi anlamındaki -de eki ile kimliğini bulan bu ifade, diğer mücadeleler gibi milli sınırları tanımladığı ölçüde, pek anlamlı değildir. “Tekirdağ’ın Türkiye’si” diyemeyeceğimiz gibi, bu mücadele de “Türkiye’nin mücadelesi” değildir. Dünyanın içinde olduğu mücadele, Türkiye’de de verilmektedir. Salgın, küresel düzeyde sonlanmadan “kazanç” olmaz.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu’ndan bir CHP milletvekilini “Kapıya koymasını” istiyor. “Kapıya koymak” olumsuz anlam taşımaz. “Kapı önüne koymasını” isteyebilirdi ama.

Ve paranın renginin, dininin olmadığını sık dile getiriyor Erdoğan. “Dinsiz” sözünde konu din değil, içerdiği erdemlerdir aslında. Dinsiz nitelemesi, bu erdemlerden yoksun olma durumunu anlatır. Bu ifadesini dile getiriş şekli de “Nereden geldiğine bakmam” anlamıyla barışık duruyor. Oysa para ve kirli para ayrımı, ekonominin önemli konularındandır.

*

Biz “Para” demişken, birileri de Kemal Kılıçdaroğlu’na “Basit konuş” demiş olsa gerek. Bu akıl sık verilir ya siyasetçilere…

2 Aralık 2020’deKılıçdaroğlu, Kayseri’de muhtarlarla buluştu. Bu buluşmada “Kim muhtarlara aylık vereceğiz diyorsa, oyunuzu gidip oraya verin” dedi ve “Bu kadar basit” diye de ekledi.

Yok. Basit değil onursuz olurdu, bu davete uymak.

“Durun, haksızlık etmeyelim. Sözlerini bağıntısı içerisinde değerlendirelim” diyeceğim ama o da “Parayı kim veriyorsa, gerisine bakma” diyor işte.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.