[simple-author-box]
[caption id="attachment_7300" align="alignnone" width="300"] Jacques Louis David’in “Sokrates'in Ölümü” tablosundan kesit, 1787[/caption] Bir hukukçu felsefeden bahsedecekse Sokrates’in Savunması, bir sosyal bilimci etik üzerine konuşacaksa Kant’ın kategorik imperatifi, tutunduğu dal olarak çıkar karşımıza. Bu referans düzeyinde kalmak, internette arama motorundan önüne çıkan yazıyı okuyarak, bilgi sahibi olduğunu düşünmekten daha az olumsuz değildir. “Sokrates’i Platon yazdı” denir. Kimin yazdığı ya da bugün elimizdeki metinlerin gerçekte kime ait oldukları önemsiz değildir ancak asıl olan, metnin kendisi olsa gerek. Düşünce açınmıştır bir kere ve onun üzerinden iz sürülür. Çünkü zaten tüm adlandırmalar metne dışsal ve ona eklenmiş sembolik ifadelerdir. Sokrates’in Savunmasına sık referans verilir. Yeni baskıları farklı yayınevlerinden çıkar. Kim bilir kaç yayınevi ve çevirmen adı vardır üzerinde? Bazı eserlerin tekrarı metnin öneminden midir, telif hakkına tabi olmamasından mıdır, bilinmez? Savunmayı bilmeyen var mı? Sokrates bireyi ve toplumu belirleyen yasalara karşı gelerek kaçmaktansa, kendisine verilen ceza gereği ölüme gitmeyi tercih eder. Onun bu tercihine referans verilirken, şu indirgeme aradan sıyrılır: Yasalara karşı gelmektense, ölmeyi tercih ederim. Ölümle sonuçlanan tutum yüceltirken, bu yüceliği anlayan ve bir bilen olarak da kişiler, yükselen balonda yer mi tutmuş olur? Sıkılıkla atıfta bulunulsa da bu tercih, savunmanın değil Kriton diyaloğunun konusudur. Savunmayı kaleme alan sadece Platon değildir ancak gerçekleri onun yansıttığı düşünülür. Sokrates, savunma diyaloğunda yasa idealinin izini sürse de, Kriton diyaloğunda yasa realitesini, idealinden daha belirleyici konuma taşır. Kaçarsa, yasalara karşı gelmiş olacaktır ve bu şekilde yaşamayı değersiz bulur. Ancak ölüme giderek desteklediği yasanın ideali değil, haksızlığa neden olan o gün için var olan olgusu, realitesidir. Düşünce ideal arayışıdır. Düşüncenin sonlanması, arayışın sonlanmasıdır. Sokrates’in ölümüyle dahi son bir diyalog isteği içinde olduğunu anlıyoruz ancak bu şekilde nasıl bir diyaloğun kapısını aralamış olabilir? Ölüme giderek sanki var olan yasayı var olduğu kadarıyla kutsamıştır. Oysa yaşayarak, ideal yasalara ulaşmak amacına katkı sağlayabilir, diyaloğu sürdürebilirdi. * Farklı ressamlar, Sokrates’in ölümünü konu edinen başarılı tablolar yapmışlardır. Bunlar bugün dünyanın önde gelen müzelerinde sergilenir. Aralarından Jacques Louis David’in tablosu, Sokrates’in baldıran zehrini içerken vakarını koruduğunun en önde gelen anlatımıdır. Bu yağlı boya eser, New York’ta Metropolitan Sanat Müzesi’nde sergilenir. Onun güçlü ve soylu ifadesinin resmedildiği bu çalışma, en çok tanınandır da. Savunmanın metni gibi bugün en geçerli resim de, onun en soylu yansıtıldığıdır. Savunmanın bir diğer yazarı olan ve kendi gözlemlerini değil de başkalarından duyduklarını aktardığı düşünülen Kenophanes, Sokrates’in ölüm tercihini, yaşlılığın getireceği zorluklardan kaçmak ya da yanındakileri zor durumda bırakmamak gibi kişisel ve günlük gerekçelere dayandırır. Platon’un ortaya koyduğu kadar soylu olmazdı bu gerekçe değil mi? Gerekçelerimiz hep soyludur. Soylu başlıklar atmayı severiz. Diyalog başlığı da entelektüelin, akademisyenin, siyasetçinin cebinden zaman zaman çıkardığı soylu bir araçtır. Araçtır çünkü bir türlü bir amaca ulaşmaz. İnsan kendisine karşıt olan üzerine düşünmediği, bu yürekliliği göstermediği sürece monolog içindedir ve karşılıklı iki monoloğun toplamı diyalog değildir. Herkes kedisini tekrar etmiştir sadece. Hiç mi gerçeğinde diyalog yaşanmaz? Olmaz mı, doğru örnekler var ancak aradan sıyrılanlar kadarıyla yetinemeyiz. * Sokratik diyaloglar değerlidir ve diyalog içinde düşünce, onu sorgulayan bir sonrakinde kapsanarak aşılır ve ilerleme sağlanır. Bu niteliğiyle diyalog, diyalektikle örtüşür ya da onu önceler mi dersiniz? Yazınlarda bu yönde değerlendirmelere rastlanır ama ikisi kategorik açıdan farklı şeylerdir. Diyalog diyalektiği düşündürür ancak onu önceler şekilde ele alınamaz. Çünkü diyalektik, oluş yasasıdır. Kavram karşıtını içinde barındırır ve oluş, bu karşıtlık ilişkisi içinde ikisinin birliğiyle olanaklıdır.Geçerli olan yasalara uyulur ve daha ideal bir yasa için o yasalara karşı da gelinmelidir. Yasaya hem uyulur hem karşı gelinir. Bu ikisi birlikte eş zamanlı işler ve ilerleme gerçekleşir. Korkarım, diyalektik kavrayış değil de onu sezdiren diyalog düzeyinde kaldığı için Sokrates, baldıran zehrini içer ve ölüme gider, monolog içindekiler de evlerine…