[simple-author-box]
Sofistler üzerine çalışanlar, Protagoras’ın kısaltılmış şekliyle ünlenen şu sözünü anlamamıza yardımcı olsunlar: İnsan her şeyin ölçüsüdür.
Sofist Protagoras’ın, öznellik ve göreliliğin her şeyi belirlediği yönündeki düşüncelerini biliyoruz da; onun bireysel - kişisel her yaklaşımı geçerli ölçü kabul etmesi, çıkarı doğrultusunda hoyrat davranan bireyin bencilliğini de kapsar mı acaba?
*
Protagoras’tan çok değil 2300 yıl sonra 20. yüzyılın başlarında Viyana Çevresi düşünürleri, manifestolarında “İnsan tüm şeylerin ölçüsüdür” önermesine yer verir ve ilkin karşıt gözüktükleri Sofistleri tekrarlarlar.
İnsan tekrarlamaya olanaklı bir varlıktır ve çoğu zaman içinde bulunduğu bu durumu, fark etmez dahi. Düşünsenize, Eski Yunan’da felsefede bile uzunca bir dönem, döngüsellik ve tekrar “ilerleme” olarak algılanır. Ne yanılgı ama.
Düşünce tarihi, yanılgılar tarihidir. Sofistlerden Viyana Çevresine ve onlardan da günümüze uzanır şekilde, “O dediğin, kişiden kişiye değişir” değerlendirmesinde bulunmak, kimilerine pek anlamlı gelir.
Protagoras’ın sözünün Türkçe tercümesindeki insan kelimesi, tekil bireyi anlatır ve Protagoras bireyden bireye, kişiden kişiye değişkenliği baş tacı eder. Bu değişkenlik içinde bilgiye kapıyı kapatır.
Oysa tohum, insan olmasa da ağaca dönüşür. Gerçek değişmez de, algısı elbette değişkenlik gösterebilir. Her insanın her konuyu kavrayış düzeyi aynı değildir. İki kişi ağaca bakar, biri “Kısa”, diğeri “Uzun” der. Ama o ağacın nesnel ölçüsü, bize tabi değildir.
İnsanın değeri o dönüşümün, o ölçünün mutlak belirleyicisi olmasında değil; dönüşümü ve ölçüyü bilmeye olanaklı olmasındadır. Ve ölçü sübjektif değil objektiftir, öznel değil nesneldir.
*
Eski Yunan’da “erdem” kavramına karşılık olarak, “ölçü” kavramı önerilir. Akla ilkin “ölçme biçme” gibi bir şey geliyor değil mi? “Erdemli olmak nedir?” sorusuna verilen “Ölçülü olmaktır” yanıtı, anlama biraz daha yaklaştırır bizi.
Aralarındaki güçlü ilişkiye rağmen “Erdem eşittir ölçü” denemez ama ölçüsüz bir davranışta erdem aranmaz ve erdemli her davranış, ölçülü olmayı içerir.
*
Salgının gerekli kıldığı kısıtlamalar biraz yumuşatıldı. Yoğunluğu, dolayısıyla riski azaltmak amacıyla kafe ve restoranlara, ağırlama kapasitelerinin yüzde 50’si oranında çalışma izni verildi.
Bu ölçüye rağmen, kimi yerler lebalep dolu. “Nedir bu sıkışıklık?” diye sorduğunuzda, “Kapasitemiz iki yüz kişi, burada var yüz. Kurala uyuyoruz biz” diyorlar. Maşallah!
Geçmişte birileri, kapasite konusunda ölçü belirlemiş ama acaba neye göre belirlemiş? Protagoras’a sormak lazım.
Yüzde 50’nin altında çalışan çoğu örnekse, ölçü konusuna daha hassas yaklaştıkları ya da etik anlayışları daha yüksek olduğu için değil, daha fazla dolduramadıkları için bu durumdalar.
Ulaşım, yeme içme, konaklama gibi sektörlerdeki sıkışıklık ölçüsüzlüğü, salgın öncesinin belirgin olumsuzluğuydu. Salgınla da bir şey değişmedi. Fırsatı bulduk mu, kendimizi tekrarlıyoruz.
Öznel olanı aşar şekilde nesnel olanın arayışında akılda bir değişim olmadıkça, kendimizi daha çok tekrarlarız biz. Ve her tekrar, bir tutsaklıktır.