Albert Einstein “Tanrı zar atmaz” derken kendisiyle çelişir. Görelilik kuramıyla ortaya koyduğu tasarım, zar atmanın sonucunda elde edilecek olandan daha keyfi, rastlantısal, kuralsız bir durumu karşılar.
İlke “göreli olmak” olsaydı eğer, ilke olmaz, değer üzerine konuşamazdık. Öyle ya, her şey her özneye göre değişken olurdu ve bu değişkenlik içerisinde değersizlik, kuralsızlık hüküm sürerdi.
Einstein’ın yaklaşımı, kabul görmenin ötesinde yüceltilir de. Bu ezberden beslenenlerin sığındıkları konfor alanına şimdilik daha fazla girmeyelim ve bilim felsefesi konusunu erteleyelim.
*
Einstein yanılır ama Diego Armando Maradona, 1986 Dünya Kupası çeyrek finalinde İngilizlere attığı ilk golün “Biraz da Tanrı'nın eli sayesinde” olduğunu söylerken haklıdır.
Maradona, attığı haksız gol için “Tanrı’nın yardım ettiğini” söylüyor değildir. Çünkü çok değil dört yıl önce biten Falkland Savaşı’nda yaşamını yitiren 649 gencin acısı ve Arjantinlilerin Falkland değil de Malvinas dedikleri adada yaşayan İngilizler’in, savaşın ardından kutlamalarda tekrarladıkları “Tanrı bize yardım elini uzattı” ifadesi, hafızasındadır.
Malvinas Savaşı’nda tanrısal bir yan görmeyen Maradona, “Tanrı’nın eli” göndermesiyle bir yanlışı düzeltmektedir: Ne savaşta, ne de atılan kural dışı golde Tanrının eli yoktur.
25 yaşındaki Arjantinli delikanlı, İngilizlere asıl golü bu söz ile atmıştır. İlk gol “Tanrının Eli”, ikinci “Yüzyılın Golü” diye anılır ve karşılaşma sonrası attığı üçüncü gol “Aklın Golü”dür.
*
Albert Einstein, kuralsızlığın kuralını aramanın çelişkisi içinde, kuralsızlığı, düzensizliği yücelttiğinin farkında değildi. Mafya dediğimiz de nedir ki? Yasayı, kuralı değil, kendi keyfiyetini hâkim kılmak isteyen, yöntemi değil raconu tercih eden...
Kemal Kılıçdaroğlu’nun Pandora’nın kutusunu açan kişi olduğunu ve Alaattin Çakıcı'nın yazdıklarının da bir an için bütünüyle doğru ve attığının gol olduğunu düşünelim. Böylesi bir haklılık zemininde dahi ortaya koyduğu şekle, yönteme sempatiyle bakacak var mıdır?
Devlet tüzesini de, düzeni de reddeden bu üslup, liderlere karşı önceki örneklerin varlığı da düşünülünce, “Bu da mı gol değil?” itirazının samimiyetinden uzak ve herhangi bir nitelemenin anlamı karşılayamayacağı düzeyde düşüktür.
Bugün Alaattin Çakıcı’yı savunan ve onun bir davanın adamı olduğunu söyleyen siyasetçiler, devleti kural içerisinde yönetmek, toplumu düzen içerisinde yaşatmak adına iddia sahibi değiller midir? Bu dava sahiplerinin, içeriği geçiyoruz, ortaya çıkan şekilsel çirkinlikten rahatsız olmaması, çelişkidir.