Tuvalet… İlk söylendiğinde basit, önemsiz bir şeymiş gibi düşünülür. Oysa insan yaşamındaki önemi, özellikle Anadolu kültüründeki yeri bambaşkadır. Temizliğin sembolüdür tuvalet.
O kadar önemlidir ki; önceki yıllarda Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da gelinlik kızları görmeye gidildiğinde erkek tarafındaki hanımlardan biri mutlaka kız evindeki tuvalete girer, çıkınca da yanındaki diğer bayanlara intibalarını iletirdi. “Tuvaleti temiz olan evin kızı da temiz ve düzenli olur” düşüncesiyle kız tarafına artı puan olarak geçerdi.
Tuvalet ihtiyacı insanın dünyada var oluşundun itibaren, yeme-içme, uyuma gibi tabii bir ihtiyaç olarak insanların karşısına çıkmış, onları tuvalet mekânları konusunda değişik arayışlar içerisine itmiştir.
Tarihin ilk dönemlerinde insanoğlu, henüz barınma mekânını nasıl yapacağını, nerede barınacağını planlarken, tuvalet için herhangi bir mekân arayışına girmediğini düşünmekteyiz. Zira bu konuda elimizde herhangi bir veri bulunmamaktadır.
Peki, tuvalet ihtiyacı için ayrılmış belirli bir mekân olmadığına göre ihtiyaç nerede gideriliyordu dersiniz? Elbette ki bu sorunun cevabı; “Bir kaya arkası veya bir çalı dibi”dir.
İnsan: utanma - ar duygusu ile donatılmış olarak yaratılmış olduğundan tuvalet yaparken gizlenme ihtiyacı da duymuştur. İlk çağlarda nüfusun fazla olmayışı nedeniyle tuvalet yaparken görünme riski bulunmadığından kapalı mekân ihtiyacı duyulmamış, barındığı yerden dışarı çıkıp açık arazinin uygun bir yerinde ihtiyacını görmesi yeterli olmuştur. Sonraları nüfus yavaş yavaş artmaya başlayınca gözden uzak yerler arama ihtiyacı doğmuş ve “kaya arkaları ile çalı dipleri” devreye girmiş ve uzun yıllar ihtiyaç görme yerleri olarak belirlenmiştir.
Temizlik de insanın yaradılışında var olan bir duygudur. Bu nedenle tuvalet ihtiyacını görürken, ya insanların güzergâh olarak kullanmadığı yerleri tercih etmiş veya ihtiyacını gördükten sonra dışkının üzerini genellikle kum, toprak, taş parçaları veya çalı-çırpı ile örtme gereği duymuştur.
Nüfusun artmaya başlamasıyla yerleşik düzene geçme ihtiyacı da doğmuş ve yavaş yavaş toplu yerleşim yerleri ve köy medeniyetleri oluşmaya başlamıştır.
Zaman içerisinde ihtiyaç doğdukça her konuda olduğu gibi tuvalet konusunda da insanoğlu
Yüce Allah’ın kendisine bahşetmiş olduğu aklını kullanmaya başlar ve kendisine göre tedbirlere başvurur. Sonunda tuvalet için kapalı bir mekânda karar kılar.
Tuvaletin ve tuvalet kültürünün tarihçesi araştırılırken gözler ister istemez tarihin en büyük uygarlıklarına beşiklik eden Anadolu’ya çevriliyor.
İlk çağlarda Anadolu’da da yine kaya arkası ve çalı diplerinin tuvalet mekânı olarak kullanıldığını rahatlıkla söyleyebiliriz.
Zira: Anadolu‘daki en eski yerleşim yeri olarak belirlenen Batman ili Kozluk ilçesine bağlı Kaletepe (Dahlik) köyü yakınında yapılan arkeolojik kazılarda açığa çıkarılan M.Ö. 10.000 yıllarına tarihlenen yerleşim yerinde ve Orta Anadolu’da ilk köy medeniyeti olarak kabul edilen Konya’nın Çumra İlçesi yakınındaki M.Ö. 6.000-5.000 yıllarına tarihlenen Çatalhöyük’te ve benzeri ören yerlerinde yapılan kazılar sonucu açığa çıkarılan yapı kalıntıları arasında tuvalet olarak ayrılmış herhangi bir bölüm olduğu yolunda bir kanıt bulunamamıştır.
Kapalı bir mekândaki en eski tuvaleti Urartu Döneminde Van İlimizin Gürpınar İlçesi yakınındaki M.Ö. 900-600 yıllarına tarihlenen Çavuştepe Ören yerinde görmekteyiz (Resim 1).
Her ne kadar Çorum İline bağlı Alacahöyük Ören yerinde Hitit Döneminde ( M.Ö. 1650-1400) de tuvalet taşı olabilecek delikli bir taşa rastlamış isek de (Resim 2), bu tuvalet taşının Alacahöyük’teki kapalı mekânların dışında şehrin ana kapılarından birinin hemen yanında oluşu nedeniyle konut içerisindeki ilk tuvaleti Urartu’lara dayandırıyoruz.
Alacahöyük ve Çavuştepe’deki tuvalet taşı örneğini günümüzde de görebilmekteyiz. Kırıkkale’nin Hasandede Beldesinde, Hitit ve Urartu döneminden beri devam eden tuvalet taşı geleneğinin devam etmekte olduğunu gördüğümde bu beni fazla şaşırtmadı, zira kültürler kesinlikle tamamen yok olmaz, ancak bazı değişikliklerle devam eder. (Resim3, 4)
Hititler tuvalet konusunda oldukça titizdiler. Kral ve kraliçenin tuvalete gitmesi çivi yazılı tabletlerde yer aldığı gibi; saray muhafızlarının tuvalete nasıl gidecekleri, halkın tuvalet ihtiyacını nerede gidereceği hususları da kurallara bağlanmış ve bunlar da çivi yazılı tabletlerde yer almıştır.
Hititler’in başşehri olan, Hattuşaş’ta bulunan çivi yazılı tabletlerden birinde Hitit Kralı ve Kraliçesinin dini bir tören için Çukurova Bölgesindeki Kizzuvatna şehrine gidişleri ve orada fırtına tanrısının mabedinin girişindeki bir bölümde tuvaletlerini yaptıklarından söz ediliyor.
Yine Hititlerde saray muhafızlarının (meşedilerin) ne şekilde tuvalete gidecekleri kurala bağlanmıştı. Tablette şöyle yazıyordu; “Bir meşedi kendi arzusu ile kapıdan çıkamaz. Şayet onu bizzat idrar rahatsız ederse (idrarı gelmişse), o geriye doğru bütün meşedilere yürüyecek ve onun önünde hangi meşedi duruyorsa ona söyleyecek: “ben aşağıya ihtiyaç görme yerine gideceğim ve o ilerideki diğer meşediye söyler ve o ilerideki üçüncü görevliye söyler, üçüncü görevli ise dördüncü görevliye söyler, dördüncü görevli ise on meşedi başına söyler ve eğer baş meşedi sıradaysa yani meşedi avlusunda ise meseleyi on meşedi başı, baş meşediye iletir, baş meşedi söyler: “o gitsin”.
Bu metin saray muhafızlarının hem görev yerlerini izinsiz terk etmemeleri ve hem de günümüzde de olduğu gibi, tuvalet bahanesiyle kaytarmalarını engellemek için konulmuş kuralları belirlemektedir.
Batı Anadolu’da ise ilk tuvalete Roma Çağında rastlanıyor. Ancak, bu tuvaletler tek kişinin ihtiyacını görecek şekilde olmayıp, kadın erkek birçok kişinin topluca yan yana oturarak tuvalet ihtiyaçlarını giderdiği “Latrina” denilen genel tuvaletler olarak karşımıza çıkıyor. Bu tuvaletler genelde, anahtar deliği biçiminde oyulmuş taşların yan yana konulması ile oluşturularak, sedir şeklinde inşa edilmişlerdi.
İzmir’in Selçuk ilçesi yakınındaki Efes harabelerinde M.S. 1.-5. yüzyıla tarihlenen genel bir tuvalet bulunuyordu. Kapısı caddeye açılan bu tuvalet yaklaşık 30-40 kişi alacak kapasitede yapılmış olup (U) planlıydı (Resim:5)
İzmir’in Torbalı ilçesi yakınındaki Metropolis antik kentinde, Aydın’ın Ortaklar beldesi yakınındaki Magnesia ören yerinde ve daha birçok antik yerleşim yerinde sürdürülmekte olan arkeolojik kazılarda da genel tuvaletler açığa çıkarıldı.
Bu genel tuvaletlerde hem ihtiyaç giderildiği ve hem de ihtiyaç giderilirken sohbetler yapıldığı, güncel konuların yanında memleket meselelerinin de ele alındığı ve bazen devletin önemli kararlarının da, ihtiyaç giderilmesi sırasında, alınmakta olduğu bazı kaynaklarda belirtilmektedir. Tuvalette alınan kararların ne kadar sağlıklı olacağını, insanları refaha mı yoksa felakete mi götürdüğünü iyi düşünmek gerekir.
Önceleri kadın ve erkeğin toplu olarak ihtiyaçlarını gördüğü Batıdaki bu genel tuvaletlerin, M.S. 4. yüzyıldan sonra Romalıların Hıristiyanlığı kabulünü takiben erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı yapılmaya başlandığını görmekteyiz.
Her kitabi din temizliği emreder. Dinden uzaklaşmak ve dinin emrettiği hususları yok saymakla temizlik de kaybolur. Utanma-ar duygusu gider, yerini ahlaki kurallar dışında kalan bazı alışkanlıklara bırakır.
Genel tuvaletler (Latrinalar) ahlaki çöküşün birer örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Latrinalar her türlü cinsi sapıklığa zemin hazırlamış ve bu sapıklık o kadar doğal hale gelmiştir ki bu sahneler tuvalet duvarlarına bile resmedilmiştir. İtalya’nın Napoli şehrindeki Pompei harabelerinde bu seks sahneleri duvar resimlerinde (Fresklerde) açıkça görülmektedir.
(DEVAM EDECEK)