Roma İmparatorluğunun tarih sahnesinden çekilmesinden sonra batıda Avrupa kıtasında yer alan devletlerde temizlik konusunda büyük bir gerileme olmuş, tuvalet ve banyo zamanla unutulmuş, bedensel ve çevresel temizliğe önem verilmemesi nedeniyle salgın hastalıklar baş göstermiştir.
İslam’ın doğuşu ile “Temizlik imandandır” hükmüne uyulmuş ve temizlik ön plana çıkmıştır. Selçuklu ve Osmanlı döneminde tuvaletler artık konutların avlusunda veya konut içerisinde yer almaya başlar. Bu dönemde herhangi bir yerde külliye inşa edileceği zaman önce hamam ve tuvaletler yapılıyor, sonra diğer mekânların inşasına geçiliyordu.
İslami dönemde temizlik o kadar ön plandaydı ki, köprülerde bile tuvaletler yapılıyordu. Nitekim Anadolu’da, bu döneme ait en eski tuvaleti, Diyarbakır-Batman sınırındaki Artuklular Dönemine ait Malabadi Köprüsünde görüyoruz. Köprüde yolcuların gerektiğinde barınmaları için, köprü kemerinin içine bir oda ve bu odaya açılan bir de tuvalet yapılmıştı (Resim: 6) Sağlığa ve temizliğe verilen önem her yerde ön plandaydı; hastaların merdivenlerden inip çıkarken acil ihtiyaç duyabilecekleri düşünülerek merdivenlerin ortasına bile tuvalet yapılıyordu. Topkapı Sarayı Harem bölümündeki, cariyeler hastanesine inen merdivenlerin ortasına yapılan tuvalet, bunun ilgi çekici örneğini oluşturmaktadır. (Resim:7)
Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde, suların şarıl şarıl aktığı tertemiz banyolar kullanılırken ve saraylarda, hanlarda, hamamlarda, konutlarda, hatta köprülerde bile tuvalet varken, Avrupa saraylarında bile banyo ve tuvalet bulunmadığını görüyoruz. Avrupa’da tuvalet ihtiyacı genelde kaplar-kavanozlar içinde görülür, daha sonra bu kaplar sokağa dökülürdü. Saraylarda da durum aynı idi: Kral ve kraliçeler ile bazı üst düzey görevliler tuvaletlerini tahtlarının veya koltuklarının altına monte edilmiş kaplar içerisine yapar, sonra bu kaplar hizmetliler tarafından alınıp dışarı dökülürdü.(Resim:8,9)
Halk ise tuvalet ihtiyacını genelde dışarıda boş arsa ve arazilerde gideriyordu. Evde tuvalet ihtiyacının giderilmesinin zorunlu olması durumunda ise, ihtiyaç yine kaplar içerisinde görülür, sonradan bu kaplar da pencereden sokaklara boşaltılırdı. Bu nedenle zaman zaman sokaktan geçenler ile ev sahibi arasında münakaşalar, kavgalar olmaktaydı. Bundan korunmak için tedbir olarak geniş kenarlıklı şapkalar giyiliyor veya sokak aralarında şemsiye ile dolaşılıyordu. Bu dönemde at arabaları ile şehir içerisinde dolaşmak da büyük bir cesaret gerektirmekteydi. Zira her an için tepeden tırnağa dışkı içerisinde kalmak riski vardı. Buna da bizdeki paytona benzer, ancak her tarafı kapalı at arabaları yapılmak suretiyle çözüm bulunmuştu.
Tuvalet ihtiyacının konutlar içerisinde görülmesinden dolayı evlerin içindeki pis kokular zaman zaman had safhaya ulaşıyor ve bu mekânları yaşanılmaz hale getiriyordu. Bu pis kokulardan kurtulmak için çeşitli bitki ve çiçek kokularıyla bunun önüne geçilmeye çalışılmış böylece parfüm sektörünün ilk temelleri de atılmış olur. Ancak kısa bir süre sonra pis kokulardan kurtulmanın çaresinin başka kokularla bunu bastırmak olmadığı, çözümün banyo ve tuvalette, dolayısıyla da temizlikte olduğunun bilincine varılır.
Avrupa saraylarında durum böyle iken, Osmanlı ordularının sefere gideceği yerlerde bile seyyar banyo ve tuvaletler yapılıyordu. Osmanlı ordusunda bunun için görevliler bulunurdu. Bu görevliler ordunun seferi sırasında konaklayacağı yere önceden giderek tuvalet çukurlarını açar, açılan bu çukurların üzerine ortası delik tuvalet tahtalarını yerleştirir ve özel olarak yapılmış bölmeli tuvalet çadırlarını bu çukurların üzerine kurardı. Ordu konaklama yerinden ayrıldığında da bu çukurlar yine toprakla doldurularak çevrenin kirletilmemesine gereken özen gösterilirdi.
Konutlarda, önceleri evlerin dışında, avluda veya bahçe içerisinde, ahşaptan, kerpiçten, moloz taşlardan veya değişik malzemelerden tuvalet mekânları yapılmıştır.(Resim:10)
Önceki dönemlerde gerek konut içerisindeki ve gerekse konut dışındaki tuvaletlerde çeşme olmadığı için su ihtiyacı “ibrik” denilen uzun boyunlu, armudi gövdeli, yuvarlak kaideli, ince uzun emzikli kaplarla giderilmekteydi. İbrikler ilk zamanlarda pişmiş topraktan ve testi şeklindeydi. Sonradan bakır, teneke ve değişik madenlerden yapılmış, “plastik” kullanımının günlük hayata girmesi ile birlikte de plastikten yapılmaya başlanmıştır. Halen bazı yörelerde bu ibrikler kullanılmaktadır. Tuvaletlere akarsuyun gelmesi ile alaturka tuvaletlerdeki musluklara ya kısa bir hortum takılmış veya musluğun altına bir maşrapa konulmuştur. Pek çok hastalığın sebebinin pis tuvaletler olduğu anlaşıldıktan sonra, bütün toplumlar tuvalet temizliğine büyük önem vermeye başlamışlardır.
Nüfusun artması ve büyük kentlerin oluşmasıyla gerek kent içerisinde ve gerekse yol güzergâhlarında toplu ihtiyaç yerleri yapılma gereği doğmuş ve bir veya birkaç kabinden oluşan genel tuvaletler yapılmaya başlanmıştır. İlk zamanlarda sadece camilerin avlularında tuvalet inşa edilirken, sonraları kentin uygun yerlerine ve yollardaki konaklama mekânlarına da tuvaletler yapılmıştır.
Geçmiş yıllarda üzülerek izlediğimiz yol güzergâhlarındaki sağlıksız tuvaletlerin yerini, son yıllarda yapılan dinlenme tesisleri ve akaryakıt istasyonlarındaki tertemiz tuvaletlerin almış olması sevindirici bir gelişmedir.
Tuvalet ihtiyacı değişik zamanlarda farklı kelimelerle ifade edilmiştir ve edilmektedir. “Def-i Hacet” , “Kazâ-i Hacet” , “Def-i Tabii” , “Dışarı Çıkma” , “Hacet Giderme”, “Abdest Bozma”, “Su Dökme”, “Teşarşür Etme”, “Taharetlenme” , “Küçük Abdest Yapma”, “Büyük Abdest Yapma” gibi söylenmektedir.
Ayrıca tuvaletlere de değişik yer ve zamanlarda farklı isimler verilmiştir: “Abdesthane”, “Memşa”, “Helâ”, “Memişhane”, “Hacet Hane” , “Hacet Yeri” , “Ayakyolu” , “Kademhane” , “Su Yolu”, “Teşarşürhane”, “Kenef”, “Kinef””, “Yüznumara”, “Tuvalet” , “W.C.” gibi…
Çocukların bebeklik döneminden çıkıp tuvalet ihtiyacı olduğunu söylemeye başladığı zamandan başlayıp, alaturka veya alafranga tuvaleti kullanmayı öğreninceye kadar geçen süre zarfında tuvalet ihtiyaçlarını görmeleri için, üzerine oturarak ihtiyaç giderebilecekleri kaplar kullanılmaktadır.”Lazımlık” veya “Oturak” denilen bu kaplar değişik formlarda yapılmakta, bazen bir çocuk sandalyesine de monte edilebilmektedir..
İslam toplumunda nasıl ki yemenin içmenin, oturup-kalkmanın bir adabı varsa, tuvalet yapmanın da bir adabı vardır. Bunların hepsinin mantığa uygun bir sebebi bulunmaktadır.
-“Tuvalete sol ayakla girilir, sağ ayakla çıkılır” (İnsan genelde her hangi bir nedenle düştüğünde sağ ayağı istikametinde düşer. Sol ayakla girip sağ ayakla çıkmanın mantığı da; düşerken tuvaletin içine düşmemek olarak değerlendirilmektedir.)
-“ Tuvalette fazla oturmamak”. (Tuvalette fazla oturmakla tuvaletin kokusu elbiseye sinebilmektedir. )
- “ Tuvalette otururken mecbur olmadıkça konuşmamak ve bir şey yiyip içmemek”
-“Mecburiyet durumu hariç, ayakta idrarını yapmamak”. (Ayakta idrar yapılması halinde idrar torbası tam olarak boşalmamakta ve torbada kalan tortu nedeniyle bazı böbrek rahatsızlıkları baş gösterebilmektedir. Ayrıca; ayakta idrar yapılması durumunda idrar, paçalara sıçramakta ve zamanla kokmaya başlamaktadır.)
-“ Meyve veren veya gölge vazifesi gören ağaçların altında, yolda, akarsuda, halkın toplandığı yerlerde, mezarlıkta, yemek artıklarının atıldığı yerlerde abdest yapılmaz”. (Bu kurallar da tamamen çevre temizliğine ve insan sağlığına verilen önemi göstermektedir.
-“ Kapalı tuvaletler dışında, dışarıda tuvalet ihtiyacı görülürken, kıbleye, güneşe, aya karşı önünü ve arkasını dönmemek”.
-“ Hayvan yuvalarına ve deliklerine idrarını yapmamak”.
-“ İdrarın sıçramasından korunmak için, sert satıhlara ve rüzgâra karşı idrarını yapmamak”.
-“ Tuvalet yapmak için çömelirken sol tarafa meyletmek”. ( Bağırsakların daha kolay boşalmasını sağlar.)
-“ Banyo alınan yerde idrarını yapmamak”.
-“ Tuvalet yapmak için oturmadan önce temizleme maddelerini hazırlamak ve hemen çömelirken açılmak”
-“ Mesaneyi tamamen boşaltmak için, idrarını yaparken, öksürmek ve kasıklarını sıkıştırmak”.
(BİTTİ)