Mehmet Akif IŞIK
(Arkeolog)
İnsanoğlu ilk çağlardan günümüze kadar şekil olarak değişmediği gibi, hareket ve davranışları ile de değişmemiştir. Bunu, çivi yazılı metinlerden anlamaktayız. Nitekim çivi yazılı tablet arşivi olarak gördüğümüz Çorum iline bağlı Boğazköy (Hattuşaş) ve Ortaköy (Şappinuva) ile Kayseri (Kültepe/Kaniş) de yapılan arkeolojik kazılar sonucu bulunan çivi yazılı tabletler bu tezimizi doğrulamaktadır. Şöyle ki: Şu anda fal ve büyü ile uğraşanlar olduğu gibi o dönemlerde de fal ve büyü ile uğraşan insanlar bulunduğunu; Hitit Kralı I. Hattuşili döneminde saraydaki entrikaların kraliçenin büyücü kadınlarla olan sıkı ilişkilerinden kaynaklandığını, düşmanların yol açtığı olumsuz durumun büyücüler tarafından tanrılar aracılığı ile kraldan uzak tutulmaya çalışılarak düşmanlara iade edildiğini çivi yazılı metinlerden öğrenmekteyiz. Yine bu metinlerden öğrendiğimiz kadarıyla, bugün bazı devletlerin uyguladığı gibi; o zamanda da askeri politikalarda “kaba güç”, “öldürme”, “göçe zorlama”, “esir alma” ve “kaldıramayacakları kadar vergi yükü ile perişan etme” bulunmaktadır. Günümüz savaşlarında, bazı inançsız ülke insanlarındaki gaddarlık ve vahşetin önceki zamanlarda da var olduğunu yine çivi yazılı tabletlerden öğrenmekteyiz: Akad Kralı Sargon ile ilgili bir tablette şöyle yazmaktadır: ”Doğudan batıya kadar bütün ülkeleri zap tettim. Krallarını yakaladım ve şehirlerini mahvettim. Tukris Kralını bir posta sardım, Kilar’lıların başlarını bir kayışla bağladım, Hattum’luların kafalarının ortasının derisini yüzdüm” denilmekte; başka bir tablette de; “Appaia ülkesinin savaşçılarını bozguna uğrattım, Takşana şehri çiftçilerinin sığırlarını ve koyunlarını aldım, Alahha şehri bana düşman oldu, gittim ve Alahha şehrini mahvettim” yazılıdır. Ayrıca bugün nasıl ki insanlar biri birilerine hakaret ederek suçlama yoluna gidiyorsa günümüzden binlerce yıl önceki insanların da aynı davranışlar içerisine girmiş olduklarını görebiliyoruz. Nitekim; yine bir çivi yazılı tabletten öğrendiğimize göre; Hitit Kralı I. Hattuşili, kendisinin ve babasının can düşmanı olarak gördüğü “Zalpa” kralını bir nevi “Piç Evladı” olmakla suçlamış ve Zalpa üzerine yürüyerek vahşice yerle bir etmiştir.
Ahlaksızlık ve sapık ilişkilerin önceki yıllarda helak olan Ad, Semud, Lut kavimlerinde olduğu gibi, günümüzde yaşayan bazı insanlarda da halen bu tür ahlak dışı ilişkilerin olduğu, hatta ne acıdır ki bu sapık ilişkileri normal olarak görüp, kabul etmeyen çoğunluğa da bunu kabul ettirebilme gayreti içerisine girdikleri de bir gerçektir.
Günümüzde yaşayan bazı insanlar tarafından hayvanlara eziyet edildiği için hayvan hakları gündeme gelmiş ve hayvanlara eziyet edenler hakkında cezai hükümler uygulanmaya başlanmıştır. Benzer hadiseyi antik çağlarda da görmekteyiz. O dönemlerde de yine bazı insanların hayvanlara eziyet etmekte olması nedeniyle bu husus çivi yazılı tabletlerde yerini almış ve çoban köpeği, av köpeği ve diğer köpekleri döverek ölümlerine sebebiyet verenlere para cezası verileceği hükme bağlanmıştır. Nitekim bu tabletlerden birinde; “Bir çoban köpeğini döverek öldürene 20 şekel gümüş ödeme cezası verileceği” belirtilmiştir. Ayrıca; kral tarafından askeri valilere gönderilen bir fermanda; “İdare bölgelerinde hangi kuşlar havuzlarda bulunuyorsa onlara iyi baksınlar” denilmektedir.
İnsanoğlu temiz yaratıldığı için her dönemde temizliğe dikkat edilmekte olduğunu ve kralların bu konuda fermanlar yayınladıklarını da görmekteyiz. Nitekim; çivi yazılı bu fermanlardan birinde; “su kanallarını çevirsinler ve onlara baksınlar, temizlesinler.” denilmiş, Boğazköy’de bulunan bir tablette de Hitit Kralı tarafından; “dışkıların gelişi güzel Hattuşa kenti içine ve kil çukurlarına atılmaması” emredilmiş, başka bir fermanda da “fırında oturanlar burayı temiz tutsunlar, kapısına domuz ve köpeklere ayak bastırmasınlar” hükmü yer almıştır.
Ticaret ve stokçuluk konusu da bugün nasıl mevcut ise, günümüzden 4000 yıl kadar önce yaşayan insanlarda da aynı huyların mevcut olduğu yine çivi yazılı tabletlerde karşımıza çıkmaktadır. Nitekim o dönemin ticaret merkezlerinden biri olan Kayseri yakınlarında bulunan Kaniş kentinde yapılan kazılarda bulunan tabletlerden birinde: “Bazı tüccarların bol miktarda tahıl, sığır, koyun, gümüş, altın, demir, tunç, kalay, gibi maddeleri getirip stokta tuttuklarından” bahsedilmekte olduğunu görmekteyiz.
Şu anda dünyayı kasıp kavuran virüs felaketi sebebiyle, gerek İslam topluluklarında ve gerekse Hıristiyan ve diğer dinlere mensup olan insanlar arasında hastalığın sona ermesi için toplu halde dualar yapılıyorsa, antik çağda da hastalıklar nedeniyle toplu dualar yapılmakta olduğu yine çivi yazılı tabletlerde karşımıza çıkmaktadır. Bu tabletlerden birinde “ordu içerisindeki bir salgın hastalığa karşı ayin yapıldığından” söz edilmektedir.
Ayrıca; nasıl ki bugün İslam toplulukları inançları gereği değişik amaçlarla “kurban” kesiyorsa, günümüzden yaklaşık 3500 yıl kadar önce de Anadolu topraklarında yaşayan insanların yine inandıkları tanrılar adına kurban kesmekte oldukları hususunun da çivi yazılı tabletlerde yer almakta olduğunu görmekteyiz. Kurban hayvanı olarak; buzağı, besili inek, boğa, sığır, koyun, koç, keçi, oğlak kesildiği ve hatta kartal ve şahin gibi kuşların da kurban edildikleri, kurbanların büyük çoğunluğunun “fırtına Tanrısı”na adandığı yine çivi yazılı metinlerde karşımıza çıkmaktadır.
Yukarıda izah etmeye çalıştığım misalleri çoğaltabiliriz. Açıkçası; insanoğlu nasıl yaratıldı ise, yani dün nasılsa bugün de aynıdır ve yüce rabbimin izni olmadan da değişmeyecektir…
(DEVAM EDECEK)