Yiğit namıyla anılır…
Kekeç Muhsin dayımdı…
Öldü…
*
Gökçekışla ve Ankara’ya dair çocukluk anılarımdan bir silüet daha karanlığa karıştı…
Lakabı icabı konuşurken kekeler, sevinince ya da sinirlenince kekelemesi daha da artardı…
İyi insandı, çalışkandı, sevgi doluydu…
Baba mirası topraklara sahip çıkma adına yeniden döndüğü köy hayatı ömrünü uzattı ama şeker denilen zehir bünyeyi fena halde kemirince direnci azaldı…
Yeğenler anlattı, son haftalarda durumu daha da kötüleşmiş…
Allah Rahmet eylesin…
Mekanı cennet olsun…
*
Bizden bir üst yaş grubuna mensup olduğu için köyde balık tutmaya, Ankara’da mahalle maçlarına giderken peşlerine takılırdık.
“Eve dönün…” tehditlerine aldırmaz, aralarında amcalarım, komşularımız olan insanların verdiği güven duygusuyla bağları, dağları dolaşırdık. En çok da balık tutardık…
Artık o derede bırakın balığı su bile yok!
*
Ankara’da EGO’nun tamir bakım atölyesinde çalışıp emekli olduktan sonra bahar ve yaz aylarını geçirmek için yerleştiği köyde, toprağın ‘bereket’ demek olduğunu ispatlayanlardandı.
Su azalsa da devletin açtığı su kanalıyla beslediği bahçesi yeşil delisi olur; bu bereketli bahçede yetişen meyveler, sebzeler ile ailesini ve misafirlerini ağırlar, doyururdu…
*
Gökçekışla bir kayıp daha verirken, bizim de gönül köşkümüzden bir güzel insan eksildi…
Ailesine, sevenlerine baş sağlığı ve sabır diliyorum…
Güle güle sevgili dayım, güle güle…