Gerek genel seçimler, gerek yerel seçimler ve gerekse Sivil Toplum Kuruluşları ile herhangi bir birimde yapılan seçimler hep bir umut ışığı olarak görülmüş ve bu şekilde gösterilmeye çalışılmıştır.
Seçimlerde oy kullananlar seçim sonrası ülkelerinde veya seçim yaptıkları birimlerde çok büyük değişiklikler olacakmış düşüncesi ve hayali ile seçimlere katılır ve bunun beklentisi içerisinde olur. Partiler veya seçim yapacak birimlerin idarecileri tarafından da seçmenin oyunu alabilmek için her türlü yol denenir. Hatta bu yollar denenirken, karşı tarafın etik olmayan işlemlere tevessül ettiği de muhalif parti veya grubun mensupları tarafından ileri sürülür. İftiralar atılır, hatta küfürleşme ve kavgaya kadar giden bir propaganda döneminin yaşandığı da olur. “Seçmenlere kömür dağıttılar”, “Deste deste paralar verdiler”, “Filanca mahalledeki seçmenlere tencere dağıttılar, kapağını da seçimden sonra verecekler” gibi söylemler alır başını gider.
Genel veya yerel seçimlerde partiler tarafından cadde ve sokaklardaki direkler üzerine, ağaçlara veya bir binanın balkonundan karşı bina balkonuna çekilen halatlar üzerine parti flamaları, bayraklar asılır, parti liderleri ile seçimlere giren adayların boy boy posterleri de flamalar, bayraklar arasında yerini alır. Bu husus o kadar çok abartılır ki, bazı yerlerde neredeyse gökyüzü görülmez olur. Seçmenlere dağıtılan ve de seçmen tarafından şöyle bir göz ucuyla bakıldıktan sonra yerlere atılan partileri tanıtıcı broşürler ile adayların fotoğrafları caddelerde, sokaklarda, kaldırımlarda sürünür durur. Seçim sonrası toplanmayan bayraklar, flamalar, broşürler çöp yığınları oluşturur, görsel kirlilik bir süre devam eder, sonunda temizlik işçileri hepsini süpürüp gider. Vatandaş da derinden bir ohhhh çeker.
Seçim öncesi asılan flamalar, bayraklar ve dağıtılan broşürler ile, araçların üzerine monte edilen hoparlörlerden, kulakları sağır edecek derecede çıkan parti şarkıları ve bağırtılar ne kadar çok ise seçmen sanki o tarafa kayacakmış gibi mi düşünülür acaba? Seçmenin görüşü ve oyunun rengi broşür, flama ve bayrak sayısına göre değişir mi? Hoparlörlerden bangır bangır çıkan bağırtılar acaba o partinin oyunu olumlu yönde mi, yoksa olumsuz yönde mi etkiler? Bu hususlar araştırıldıktan sonra propaganda faaliyetlerine başlansa sanıyorum millet de rahat eder, partiler de bu lüzumsuz harcamadan, israftan, kurtulmuş olur.
Bir zamanlar her parti kendine göre bir sloganla ortaya çıkıyordu. Şimdilerde de; parti görüşüne uygun bestelerle ortaya çıkılıyor. Her parti kendi politikalarını benimseyen bestekarlar, müzisyenlerle bu faaliyetini yürütüyor, şarkılar, türküler besteleniyor.
Önceki yıllarda vatandaşın “Sağcı” ve “Solcu” olarak ayrıştırıldığı ve solcuların önderi olarak görülen merhum Bülent Ecevit’in kurtarıcı pozisyonunda “Karaoğlan” sloganıyla ortaya çıktığı dönemde, Sağ kesime hitap eden merhum Süleyman Demirel yanlıları da, inanç yönünden vatandaşı etkileyebilmek için: “Geliyor, geliyor, Robert Kolej’den değil İslamköy’den gelen Başbakan geliyor” sloganlarıyla propagandalarını yürütüyordu. (Merhum Bülent Ecevit’in Robert Kolejde okuduğuna vurgu yapılıyor ve sanki oradan mezun olanlar inançsızmış gibi gösterilmeye çalışılıyordu). Acaba; “Karaoğlan” ve “İslamköy” sözleri seçmenlerin görüşünü etkiliyor muydu? Yani bir Demirel yanlısı “Karaoğlan” lafını duyunca Ecevit’e, Ecevit yanlısı da “İslamköy” lafını duyunca Demirel’e mi oy veriyordu?
Seçim propagandaları sırasında asılan flamalar, bayraklar ile dağıtılan broşürler ve atılan sloganlara baktığımızda, her iki tarafın seçim faaliyetleri, sanki aynı elden çıkmış gibi bir intiba uyandırıyor. Bu görüşümün gerekçesi de; 16 Nisan 2017 tarihindeki “Anayasa Referandumu” sırasında bastırılan el ilanları ve broşürlerdir. Bilindiği üzere Referandum için sandıklara atılacak oy pusulalarına ya “ Evet” veya “Hayır” yazılı tercih mührü basılacaktı. Siyasi partiler “Hayırcılar” ve “Evetçiler” olarak iki grup oluşturmuştu. Propaganda broşürleri ve el ilanları da buna göre hazırlanmıştı. Buraya kadar her şey normaldi. Ancak; burada dikkat çekici bir husus göze çarpıyordu. “Evet” çilerin de, “Hayır”cıların da bastırdıkları el ilanlarının ön yüzünde birer sevimli çocuk fotoğrafı yer alıyordu. Çocuklardan birinin önünde “Evet”, diğerinde de “Hayır” tarcih mühürlü oy pusulası bulunuyordu. Çocuk masumiyeti temsil eder. Çocuğun içinde kötülük yoktur, yalan bilmez, doğruluğun timsalidir. “Evet” diyen de çocuk, “Hayır” diyen de çocuk. Bakıyoruz, ilanların üzerindeki talep de aynı; her iki çocuk da geleceğini düşünüyor. Broşürlerden birinde; “Geleceğim için hayır” , diğerinde de; “Geleceğim için evet” sloganı yer alıyor. Her iki el ilanının ebatları da aynı ve ikisinin de arka yüzlerinde neden “evet” veya neden “hayır” denilmesi için sıralanan gerekçeler on tane. Gerekçeleri incelediğimizde “Evet”çilerin de “Hayır”cıların da gerekçeleri birbirlerini doğrular nitelikte olduklarını görüyoruz. Bir taraf “ Tek Adam Rejimine Hayır” derken diğer taraf “Güçlü Sistem, Güçlü Bir Türkiye İçin Evet” diyor. “Ekonomik Krize Hayır” sloganına karşılık, “Güçlü Bir Ekonomi İçin Evet” sloganı yer alıyor. Bir taraf “Bölünmeye Hayır” derken diğer taraf “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan Tek Devlet İçin Evet” diyor. Gerekçeler bu şekilde sıralanıp gidiyor. Bu broşürler, el ilanları, bayraklar, flamalar, şarkılar, türküler sadece vatandaşın kafasını karıştırıyor. Ama vatandaş ne flamaya, ne broşüre ve ne de el ilanlarına bakıyor; flamaların bayrakların çokluğu elbette ki onun oyunun rengini değiştirmiyor, sandık başına gittiğinde yine içinden geçeni yapıyor, elini vicdanına koyup oyunu kullanıyor.
Her seçimin ülkemiz için hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum.