Mehmet Akif Işık
Köşe Yazarı
Mehmet Akif Işık
 

Kültür Varlıklarının Işığında Şehir Ruhunu Kurmak

        İlk çağlardan itibaren yerleşim yerleri belirlenirken öncelikle su kaynaklarına ve verimli topraklara yakın olan yerler tercih edilmiş, bu yerlerden de ulaşımı kolay olan yerler önceliği almıştır.         Toplu yerleşimlerde (Şehirleşmede) özellikle mabetler merkez olarak alınmış, mabetlerin çevresinde yapılaşmalar devam etmiştir. Anadolu’da buna örnek olarak Aydın İline bağlı Karacasu İlçesindeki Afrodisias antik kentini gösterebiliriz. Afrodisias’ta şehir Afrodit tapınağı etrafında gelişmiştir. Antik çağlardaki şehirleşmelerle ilgili olarak da, ünlü tarihçi Herodot: “İyonlar, kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve güzel iklimde kurmuşlardır” demiştir.         Türk-İslam döneminin ilerleyen zamanlarında camilerle birlikte, han, hamam, medrese, imarethane gibi yapılardan oluşan külliyeler (gayrı İslami ülkelerde de kilise ve tapınaklar)  merkez olarak alınmış, mahalleler oluşurken de mescit / cami / mabet, çeşme ve sebiller yine mahalle merkezinde yerini almış, arastalar ve pazar yerleri de bunu takip etmiştir. Bina inşa edilirken bu eserlerin özellikle camilerin (mabet ve tapınakların) yüksekliğini geçmemeye veya görünümünü engellememeye özen gösterilmiştir. Ne yazık ki son yıllarda bu konulara gereken hassasiyet gösterilmemiş, bazı yerlerde camilerin minareleri dahi çok katlı yapıların yanında ufacık kalmıştır. Camiler, mabetler ve tapınaklar aynı zamanda bir toplanma merkezi işlevi görmüş ve bir afet nedeniyle yıkılmış olsalar dahi bulundukları yerler yine bu özelliklerini muhafaza etmiştir. Nitekim 28 Mart 1970 tarihinde Gediz’de meydana gelen depremde Gediz Camii yıkılmış olmasına rağmen, cami cemaatinin, caminin yıkıntısı önünde toplanıp namaz kılmakta oldukları fotoğraflara yansımıştı. Uluslar arası Afet Yönetimi Türkiye temsilcisi Prof. Dr. Zeynep Gül Ünal da aynı görüntüyü 2015 depreminden sonra Nepal’de de gördüğünü, Nepal inancında Kutsal bir mekan olarak bilinen Katmandu Vadisinde yıkılan tapınakların önünde halkın toplanıp ibadetlerine devam ettiklerini ifade etmişti.              Şehirleşmede, çok katlı yapılara geçilmeden önceki dönemlerde, hatta antik çağda bile; yapılar ve şehirleşme konularında bazı kuralların konulduğunu görmekteyiz. Yaklaşık M.Ö. 1800 - 1250 yıllarında hüküm süren Hitit İmparatorluğu döneminde Kralın kale kumandanlarına, inşa ile ilgili olarak emirlerini içeren (Çorum İline bağlı Boğazkale ilçesindeki Hititlerin Başkenti Hattuşaş da yapılan kazılarda ele geçen) çivi yazılı tabletlerin birinde: “Ayrıca yağmur oluğu ve saçak ile çevrilmiş olsun, saçak boyu önden altı arşın olsun, beş karış dışarı çıkmış olsun. Büyük kapıların içi ve dışı taş ile aynı biçimde inşa edilsin. Taş temel üzerine kerpiç duvar örmeye dikkat edilsin, üstüne sıva sıvansın sonra o sıvanın üstü düzeltilsin. Pürüzlü kalan çatı yağmur yağdığında aşağıya damlasın. Ayrıca, kentte kanal künkleri kirletilmesin” demektedir. Günümüze yaklaştıkça bu kuralların devam ettiğini, Osmanlı Döneminde bu kuralların yanı sıra yapılardaki fonksiyon değişikliklerinin bile fermanla olduğunu görmekteyiz. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan konuyla ilgili bazı fermanları aşağıda özet olarak sunuyorum: “E-5527/g nolu II. Beyazıd’a ait fermanda ‘Babüssaade Ağası Hüseyin Ağanın İstanbul’da Ayasofya ile Atmeydanı arasında mülkü olan evini kervansaray yapmasına izin verildiği”.  “E-463/1 nolu Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanında; ‘Yavuz Sultan Selim’in Kızı Şah Sultan’ın Eyüp’te yaptırdığı mescidin Cami’ye tahvili için vaki müracaatının kabul edildiği.” , “E-5222/26 nolu IV. Murat’ın İstanbul Kadısı ve hassa mimarbaşına fermanında:  ‘İstanbul Galata ve Eyüp’te çarşı Pazar yerinde ve hisar içinde iki kattan fazla binaların yapılmasına izin verilmemesi ve yapılmış olanların iki kattan fazlasının yıkılması” emredilmiştir.         Sonuç olarak; Şehirleşmede, kültür varlıkları esas alınmak suretiyle Anadolu’nun bir deprem bölgesi olduğu ve son zamanlarda yaşanan aşırı yağmur, sel, fırtına gibi tabiat olayları da dikkate alınarak imar planlaması yapılmasının yerinde olacağı görüşümüzü sunuyoruz.  
Ekleme Tarihi: 29 Mart 2023 - Çarşamba

Kültür Varlıklarının Işığında Şehir Ruhunu Kurmak

        İlk çağlardan itibaren yerleşim yerleri belirlenirken öncelikle su kaynaklarına ve verimli topraklara yakın olan yerler tercih edilmiş, bu yerlerden de ulaşımı kolay olan yerler önceliği almıştır.

        Toplu yerleşimlerde (Şehirleşmede) özellikle mabetler merkez olarak alınmış, mabetlerin çevresinde yapılaşmalar devam etmiştir. Anadolu’da buna örnek olarak Aydın İline bağlı Karacasu İlçesindeki Afrodisias antik kentini gösterebiliriz. Afrodisias’ta şehir Afrodit tapınağı etrafında gelişmiştir. Antik çağlardaki şehirleşmelerle ilgili olarak da, ünlü tarihçi Herodot: “İyonlar, kentlerini bizim yeryüzünde bildiğimiz en güzel gökyüzü altında ve güzel iklimde kurmuşlardır” demiştir.

        Türk-İslam döneminin ilerleyen zamanlarında camilerle birlikte, han, hamam, medrese, imarethane gibi yapılardan oluşan külliyeler (gayrı İslami ülkelerde de kilise ve tapınaklar)  merkez olarak alınmış, mahalleler oluşurken de mescit / cami / mabet, çeşme ve sebiller yine mahalle merkezinde yerini almış, arastalar ve pazar yerleri de bunu takip etmiştir. Bina inşa edilirken bu eserlerin özellikle camilerin (mabet ve tapınakların) yüksekliğini geçmemeye veya görünümünü engellememeye özen gösterilmiştir. Ne yazık ki son yıllarda bu konulara gereken hassasiyet gösterilmemiş, bazı yerlerde camilerin minareleri dahi çok katlı yapıların yanında ufacık kalmıştır. Camiler, mabetler ve tapınaklar aynı zamanda bir toplanma merkezi işlevi görmüş ve bir afet nedeniyle yıkılmış olsalar dahi bulundukları yerler yine bu özelliklerini muhafaza etmiştir. Nitekim 28 Mart 1970 tarihinde Gediz’de meydana gelen depremde Gediz Camii yıkılmış olmasına rağmen, cami cemaatinin, caminin yıkıntısı önünde toplanıp namaz kılmakta oldukları fotoğraflara yansımıştı. Uluslar arası Afet Yönetimi Türkiye temsilcisi Prof. Dr. Zeynep Gül Ünal da aynı görüntüyü 2015 depreminden sonra Nepal’de de gördüğünü, Nepal inancında Kutsal bir mekan olarak bilinen Katmandu Vadisinde yıkılan tapınakların önünde halkın toplanıp ibadetlerine devam ettiklerini ifade etmişti.     

        Şehirleşmede, çok katlı yapılara geçilmeden önceki dönemlerde, hatta antik çağda bile; yapılar ve şehirleşme konularında bazı kuralların konulduğunu görmekteyiz. Yaklaşık M.Ö. 1800 - 1250 yıllarında hüküm süren Hitit İmparatorluğu döneminde Kralın kale kumandanlarına, inşa ile ilgili olarak emirlerini içeren (Çorum İline bağlı Boğazkale ilçesindeki Hititlerin Başkenti Hattuşaş da yapılan kazılarda ele geçen) çivi yazılı tabletlerin birinde: “Ayrıca yağmur oluğu ve saçak ile çevrilmiş olsun, saçak boyu önden altı arşın olsun, beş karış dışarı çıkmış olsun. Büyük kapıların içi ve dışı taş ile aynı biçimde inşa edilsin. Taş temel üzerine kerpiç duvar örmeye dikkat edilsin, üstüne sıva sıvansın sonra o sıvanın üstü düzeltilsin. Pürüzlü kalan çatı yağmur yağdığında aşağıya damlasın. Ayrıca, kentte kanal künkleri kirletilmesin” demektedir. Günümüze yaklaştıkça bu kuralların devam ettiğini, Osmanlı Döneminde bu kuralların yanı sıra yapılardaki fonksiyon değişikliklerinin bile fermanla olduğunu görmekteyiz. Topkapı Sarayı arşivinde bulunan konuyla ilgili bazı fermanları aşağıda özet olarak sunuyorum: “E-5527/g nolu II. Beyazıd’a ait fermanda ‘Babüssaade Ağası Hüseyin Ağanın İstanbul’da Ayasofya ile Atmeydanı arasında mülkü olan evini kervansaray yapmasına izin verildiği”.  “E-463/1 nolu Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanında; ‘Yavuz Sultan Selim’in Kızı Şah Sultan’ın Eyüp’te yaptırdığı mescidin Cami’ye tahvili için vaki müracaatının kabul edildiği.” , “E-5222/26 nolu IV. Murat’ın İstanbul Kadısı ve hassa mimarbaşına fermanında:  ‘İstanbul Galata ve Eyüp’te çarşı Pazar yerinde ve hisar içinde iki kattan fazla binaların yapılmasına izin verilmemesi ve yapılmış olanların iki kattan fazlasının yıkılması” emredilmiştir.

        Sonuç olarak; Şehirleşmede, kültür varlıkları esas alınmak suretiyle Anadolu’nun bir deprem bölgesi olduğu ve son zamanlarda yaşanan aşırı yağmur, sel, fırtına gibi tabiat olayları da dikkate alınarak imar planlaması yapılmasının yerinde olacağı görüşümüzü sunuyoruz.

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.