Önceki iki yazımda İttihat ve Terakki Cemiyetinin kurulmasına sebep olan şartların kısaca neler olduğuna değinip, birinci sebebin Devletin ilim ile arasına mesafe koyduğunu söylemiştik. Bu durum bizim tarihimizde müzmin bir hastalık gibi tekrar tekrar nüksetmektedir. En son bir ekonomist, uygulanan ekonomik politikaların rasyonel bir zemine dönmesi gerektiğini söylerken bu zamana kadar yapılan uygulamanın irrasyonel yani akıl ve mantık dışı olduğunu söylemeye gayret etmemiş midir? En acıklı tarafı da uygulanan yanlış politikaların rasathanenin bombalanma sebebi gibi temelsiz dini gerekçelere dayandırılmasıdır.
İkinci sebebin ise 1838 yılında İngilizler ile yapılan ticaret anlaşması olduğunu söyleyip bu durumun yerli ekonomiyi nasıl çökme noktasına getirdiğini söylemiştik. Yine tarih tekerrürden ibarettir sözünü gerçeğe dönüştürüp,1996 yılında AB ile yapılan gümrük birliği anlaşmasını hatırlatıp Binali Bey’in deyimi ile Avrupa devletlerinden yediğimiz madik ile sözümüzü bitirmiştik.
Bir bilgiyi paylaşmakta fayda var. 1814 yılında 1İngiliz Sterlini 23 Osmanlı Kuruşu iken 1839 yılında 1 Sterlin 104 Osmanlı kuruşuna yükselmiştir. Yani 25 yılda yaklaşık beş kat artmıştır. Günümüze dönecek olursak Haziran 2003 de 1.67 olan dolar kuru Haziran 2023 de 25.20 tl. Seviyesine gelmiştir. Yaklaşık olarak yirmi yılda 15 kat artmıştır. Üstelik ne koalisyon ne de hükümet kurmada herhangi bir zorluğun yaşanmadığı bir süreç içinde. Bu benzerlik ve günümüzdeki değer kaybı hızı dikkate değer bir durum değil midir?
Osmanlı’nın yıkılışını hazırlayan üçüncü sebep ise Ruslar ile yaptığımız Kırım Savaşı sonrasında dara düşen Osmanlı hazinesini kurtarmak amacıyla Avrupa devletlerinden alınan ilk borçtur. Alınan bu borcun getirdiği rahatlama alışkanlık haline gelmiş ve alınan borçların ardı arkası kesilmemiştir. Üstelik alınan borçlar endüstri çağını yakalamak için değil başka amaçlar için kullanılmıştır. Mesela Hicaz demiryolu hacı adaylarının daha rahat yolculuk için yapması için yapıldığı halka anlatılıyordu ama borç veren ülkelerin asıl amacı zamanı geldiğinde Ortadoğu petrollerine kolay ulaşmak olduğunu kimse akla getirmek istemiyordu. Daha sonra Galata da çürümeye terk edilen buharlı savaş gemilerinin yeni fetihler için alındığı halka ağdalı sözler ile anlatılıyordu ama bu gemileri hareket ettirecek bir tane makinist olmadığını ve İngiliz makinistlerin bir savaş durumunda gemileri sabote etme ihtimalini de kimse aklına getirmiyordu.
Niyetim asla yüzyıllar boyunca hüküm sürmüş ecdadıma ters bakmak değildir. Niyetim yaşanan tarih ile yaşanmakta olan zaman arasında benzerlik olup olmadığına bakmaktır ve olumsuz benzerlikler varsa da bunların vakti zamanında ne gibi sonuçları doğurduğunu anlatmaya çalışmaktır.
Dikkatinizi çekmek isterim ki alınan borç para üretime dönüştürülmez ise o borcu yine başka bir borç yaparak ödemek zorunda kalırsınız. Osmanlı da böyle yaptı ve alınan borçları yeni borçlar ile kapatmaya çalıştı. Bugüne gelecek olursak Cumhuriyet tarihi boyunca ilk defa ödeyeceğimiz faiz asıl borcun üzerine çıktığı iddia edilmektedir ve ilginç bir benzerlik değil midir?
Osmanlı ilk borcu1854 yılında Sultan Abdülmecit tarafından alarak bataklığa adım attı ve 1865 yılında bırakın asıl borcu borçların faizlerini dahi ödeyemez duruma düştü. Bunun sonucu olarak da 20 Aralık 1881 de Düyun-u Umumiye-i Osmaniye kuruldu. Yani Osmanlı Devletinin borçlarını ödemesi için gelirlerine el koyan bir idare. Savaş ile ele geçmeyen Osmanlı para gücüyle ele geçirilmiş oluyordu ve aslında devletin yıkılışı da o gün gerçekleşmişti. Devam edeceğiz efendim...