I- ateş
hatırla ellerini, sıcaklığıdır değen
yapayalnız ölen acılı bir babanın
akıyor çünkü zaman
esmer yüze birikmiş gölgeleri ömrün
her pencereden ayrı bir çığlık. nereye baksam
tanrı’nın adaleti…
derken yarıya bölünüyor duygularımız
biraz tutkulu biraz eleştirel
yanıltıcı olsa bile içgüdüler, düşünmeli…
niçin hoşlandığımızı ya da hoşlanmadığımızı bir şeyden
sezgi ve hisleri içine katıp öyle düşünmeli sonra bir daha
benimser gibi bir başka yaşamı kendi dilinden
mevsim kırlangıç çöz ç ö z e b i l i r s e n
içimde okyanus derinliğinde bir sızı…
beni affetsin şiir dizelere sığamadım
büyüdüm birkaç sözle sokağa taştı gülümsemem
yeni bir sabaha karışmak ister şimdi olgun sesim
ünlemsiz
düşer
bir ateş
meşrulaşır
kırmızı
II- güneş
ipekten bir günün ortasındayım yolum aydınlık
şarkı gibi etrafımda uçuşan renkler
gözden geçirip geçmişimi iyimserliğimle
sormalıyım yolumuz neden kesişmelerde
Sen! yolumu yolunda bulduğum şair
sakındığında sesini sesimden
bir güvercin ölüsü düşer gökyüzünden
hangi cüretkarlığın sırrını taşıyor ki zaman
kendini tamamlıyor Kibele gül ve volkan
şiirin kimyasında ete kemiğe bürünüp
hiç yaşadınız mı aşkı dillere destan
III- gökyüzü
göğün rengidir serinkanlılığımız
geçtim içinden ama kendimi saklayarak unufak. yüzümde
billurdan sığınağımın gereksiz tedirginliği
gözlerim yağmurlar kadar yorgun
sadakatsizce durur bir hançer göğsümde
şimdi gitmek istesem
çağrıda bulunsam ateş güneş ve gökyüzüne
ulaştırır mı beni o saklı kente Maya dilinde
benim orkestra şefi…
adımları tasarlayan kareograf hem eleştirmen
yerine getirilmesi gereken acil görevler gibi
bedenin soğuması da geçti gözlerimin önünden
oyunun kuralı bu. ama çocuk olmayı seçtim ben
gidip geldim kıtalararası yanılmayı da göze aldım ben
uyandım kasılmalarla toprağa bırakarak izimi
o sırrın söylenmediği yerden
çöle bakan değilim ölüm geçmez aklımdan
içimdeki tanrıça’yla konuşur Mu’nun güneşi…