Ankara’nın dünü ile ilgili fotoğraflar ne kadar kıymetliyse yazılanlar ve söylenenler de o kadar kıymetlidir. Daha önce sözünü ettiğim, “Çağlayangil’in anıları” ve “Çağalayangil’le anılar”ı içeren kitap bu bakımdan önemli bilgiler içeriyor. Meraklısı internet üzerinden edinebilir.
Dönem Ankara’sı ile ilgili ilginç bilgiler edinirken, bir de şahidimiz olacak! Ankara Kalesi Meclisi Sözcüsü Şevket Bülend Yahnici, Ankara Kent Konseyi’nin gerçekleştirdiği ve ABB TV’de yayımlanan ‘Ortak Akıl’ programında Gonca Ertuğrul'un sorularını cevaplarken 60-70 yıl önceki yaşanmışlıklara şahitlik etmişti. Bunu yazının sonunda belirteceğim…
Her yer bomboştu
Önce size 97 yıl önceki Ankara’dan bir fotoğraf karesi:
“Ankara o zaman küçücüktü. I. Cihan Harbi’nde 30 bin olan nüfusu il deneme sayımında yani 1926’da 57 bin 850’ye çıkmıştı. Şehir, bugünkü Sıhhiye Meydanı’ndan evvelki tren köprüsünde bitiyordu. Oradan ötede tarlalar ve bahçeler vardı. Köprüye kadar olan alan da dolu değildi. Evvelce sergi evi olarak yapılmış olan bugünkü Devlet Operası, Kız Enstitüsü, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ve Radyoevi binaları henüz yapılmamıştı.”
Bildiğimiz gibi değil
Yani henüz Ankara bildiğimiz Ankara değilmiş...
Düşünsenize; Ulus’tan Sıhhıye’ye doğru gidiyorsunuz. Yol stabilize bile değil. Samanpazarı’na doğru yığılmış evlerden uzaksınız. Serpiştirilmiş gibi duran kimi mekanları görmezden gelseniz etraf bomboş. Ne Opera binası, ne radyoevi ne Kız Enstitüsü ne de Fakülte binası var. Çankaya’ya doğru baktığınızda göz alabildiğine bir ıssızlık...
Bir de bunları 100 yıl sonra okuyacakları düşünün…
Bakanlıklar yoktu
“Her yol Roma’ya çıkar” misali, herkesin uğramak zorunda kaldığı Ulus merkezli ‘ilkel’ bir şehir olan Ankara; her şeye rağmen içinde barındırdığı dinamizmi ile bugünlere geldi.
Bizim bugün garibimize giden bir husus, taa o günlerde Çağlayangil’in de garibine gidiyormuş.
“Şimdiki Bakanlıklar semti henüz inşa edilmemişti. Bakanlıklar küçük binalara sığınmıştı. Kadroları dar, işleri çoktu. Ankara Valiliği bugünkü yerindeydi. Bakanlık binaları da civarındaydı. O zamanlar kabinede Bahriye Vekaleti vardı” dedikten sonra, ekliyor:
“Denizle hiç ilgisi olmayan Başkent’te ismini hiç kuşkusuz o günkü vekalet binasından alan ve bugüne kadar koruyan Denizciler Caddesi’nde eğri büğrü bir evin üstünde Bahriye Vekaleti levhasını görmek nedense garibime giderdi.”
Darağaçlarında sallandırılanlar
“Sallandıracaksın üçünü-beşini...” diye ‘kestirme çözümler’ aramamızın bilinçaltı sebeplerinden biri de var Çağlayangil’in satır aralarında; diyor ki:
“Vilayeti çevreleyen meydanda küçük bir evde Ankara İstiklal Mahkemesi çalışıyordu. Burada sık sık idam hükümleri veriliyordu. Bugünkü Hal’e giden kavşakta -Hal o gün de vardı- köşe başında zaman zaman darağaçlarıyla karşılaşır, sallanan cesetleri görürdük.”
Yahnici’nin sözleri
Ankara Kalesi Meclisi Sözcüsü Şevket Bülend Yahnici, sözünü ettiğim programda eski Ankara’yı anlatırken, “Buralarda idam sehpaları kurulurdu. İnsanlar asılırdı. Bu tür idamları ben de seyrettim” benzeri cümleler kurdu.
Bu yazıyı okuduktan sonra o bölgelerde gezinenler dünün Ankara’sını sayıklarsa bir ürperti hisseder mi acaba?