Kirlenen dünya
“İnsanlık doğayı yendikçe, bilmiyor kendi yenilgisini hazırladığını!”
Dünya içimizde dönüyor, dünya kirlendikçe, içimiz kirleniyor. Salt algılarımız yetseydi yaşamı tanımlamaya, anlaşılır olurdu, belki de bu kadar çekici olmazdı dünya. Gizini çözmek için sezgilere sığınmaya gerek kalmazdı.
İnsan dünyanın efendisi olalı beri, dünya küçülüyor, her teknolojik buluş törpülüyor insan yanımızı, farkında olmadan biyolojik bir varlık olmaya götürüyor. Keşfedilmemiş, insan eli değmemiş alan kalmıyor; ancak kendi içinden uzaklaşıyor, çatışırken de barışırken de yıpranıyor dünya.
Beden öne çıktıkça ruh geride kalıyor, kalabalıklaştıkça artıyor yalnızlığımız. Doğallığın yerini yapaylık, imgenin yerini sanal alıyor. Mutluluk tek bacaklı küheylan gibi, zıplaya zıplaya bizden uzaklaşıyor. Korku egemen topluluklar konfederasyonuna dönüyor dünya. Biz yaşamı seçmiyoruz, yaşam bizi seçiyor.
Yazgı deyip geçmek de var, nedenini düşünmek de sonunda işimize yaramasa da bilmek için bilmek, paylaşabilmek için bilmek, düşüyor gözden.
İnsanı eşref-i mahlûkat yapan, bütün değerler yap-boz bulmacalarına dönerken, içgüdüler belirliyor günlük yaşam koşusunu. Makinaya ruh vermeye çalışan insan, görmüyor ruhunun çalındığını. Duygular ihtirasla besleniyor, insanın kazanma hırsı, insanı yeniyor. Kötü bir yarına uyanma korkusu uykusuz bırakıyor. Yaşam denen süreyi sonsuz sanma ahmaklığı, yanlış kullanılmış anlar çöplüğüne çeviriyor geçmişi. Yaşamı ve ölümü anlayıp kanıksamaya, derinliklerini ve zirvelerini benimsemeye, acılarına katlanmaya, coşkularına katılmaya yönelme donanımının gerekçesi ortadan kalkıyor.
Buradan bir çıkarsama yaparak, teknolojiye karşı olduğumuz sanılmasın. Bir karşı çıkış varsa bile, bu insanı insan olma niteliğinden uzaklaştırma amacına karşıdır. En gelişmiş aygıtları elinde bulunduran, gücü oranında zorbalaşıp başka alanları -söylemi neyse ne- etkisi altına alıp daraltmaya başlıyorsa, gücü kullanan “süper” geride kalanlar az gelişmiş kalıyorsa ve teknoloji şiddet aygıtı olarak kullanılıyorsa, karşı durmak insan kalmanın ilk basamağı olmaz mı?
Güçlünün ayakta kaldığı, güçsüzün yaşama hakkının elinden alındığı, eylemler vahşi bir orman yapmaz mı dünyayı, o zaman hayvandan farkımız mı kalır? Ozon tabakasını diğer canlılar delmedi, gökyüzünü kuşlar, denizleri balıklar kirletmedi, yok olan hayvan türleri soyunu kendileri tüketmedi. Gelin yeniden gözden geçirelim ilkel ve uygar kavramlarını. Toplu kıyımları, savaşları kim ne adına yapmış, hangi gelişmişliğin bedelini, hangi gelişmemiş ödemiş?
Ne demiştik, dünya içimizde dönüyor, dünya kirlendikçe içimiz kirleniyor.
Ekleme
Tarihi: 19 Mayıs 2022 - Perşembe
Kirlenen dünya
“İnsanlık doğayı yendikçe, bilmiyor kendi yenilgisini hazırladığını!”
Dünya içimizde dönüyor, dünya kirlendikçe, içimiz kirleniyor. Salt algılarımız yetseydi yaşamı tanımlamaya, anlaşılır olurdu, belki de bu kadar çekici olmazdı dünya. Gizini çözmek için sezgilere sığınmaya gerek kalmazdı.
İnsan dünyanın efendisi olalı beri, dünya küçülüyor, her teknolojik buluş törpülüyor insan yanımızı, farkında olmadan biyolojik bir varlık olmaya götürüyor. Keşfedilmemiş, insan eli değmemiş alan kalmıyor; ancak kendi içinden uzaklaşıyor, çatışırken de barışırken de yıpranıyor dünya.
Beden öne çıktıkça ruh geride kalıyor, kalabalıklaştıkça artıyor yalnızlığımız. Doğallığın yerini yapaylık, imgenin yerini sanal alıyor. Mutluluk tek bacaklı küheylan gibi, zıplaya zıplaya bizden uzaklaşıyor. Korku egemen topluluklar konfederasyonuna dönüyor dünya. Biz yaşamı seçmiyoruz, yaşam bizi seçiyor.
Yazgı deyip geçmek de var, nedenini düşünmek de sonunda işimize yaramasa da bilmek için bilmek, paylaşabilmek için bilmek, düşüyor gözden.
İnsanı eşref-i mahlûkat yapan, bütün değerler yap-boz bulmacalarına dönerken, içgüdüler belirliyor günlük yaşam koşusunu. Makinaya ruh vermeye çalışan insan, görmüyor ruhunun çalındığını. Duygular ihtirasla besleniyor, insanın kazanma hırsı, insanı yeniyor. Kötü bir yarına uyanma korkusu uykusuz bırakıyor. Yaşam denen süreyi sonsuz sanma ahmaklığı, yanlış kullanılmış anlar çöplüğüne çeviriyor geçmişi. Yaşamı ve ölümü anlayıp kanıksamaya, derinliklerini ve zirvelerini benimsemeye, acılarına katlanmaya, coşkularına katılmaya yönelme donanımının gerekçesi ortadan kalkıyor.
Buradan bir çıkarsama yaparak, teknolojiye karşı olduğumuz sanılmasın. Bir karşı çıkış varsa bile, bu insanı insan olma niteliğinden uzaklaştırma amacına karşıdır. En gelişmiş aygıtları elinde bulunduran, gücü oranında zorbalaşıp başka alanları -söylemi neyse ne- etkisi altına alıp daraltmaya başlıyorsa, gücü kullanan “süper” geride kalanlar az gelişmiş kalıyorsa ve teknoloji şiddet aygıtı olarak kullanılıyorsa, karşı durmak insan kalmanın ilk basamağı olmaz mı?
Güçlünün ayakta kaldığı, güçsüzün yaşama hakkının elinden alındığı, eylemler vahşi bir orman yapmaz mı dünyayı, o zaman hayvandan farkımız mı kalır? Ozon tabakasını diğer canlılar delmedi, gökyüzünü kuşlar, denizleri balıklar kirletmedi, yok olan hayvan türleri soyunu kendileri tüketmedi. Gelin yeniden gözden geçirelim ilkel ve uygar kavramlarını. Toplu kıyımları, savaşları kim ne adına yapmış, hangi gelişmişliğin bedelini, hangi gelişmemiş ödemiş?
Ne demiştik, dünya içimizde dönüyor, dünya kirlendikçe içimiz kirleniyor.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.