Mirati Madak
Köşe Yazarı
Mirati Madak
 

Sanat…

Gerçeğin yokluğunda ve insanın anlamsızlık karşısında savrulup durmasını engelleyebilecek dayanaktır sanat… Kendi varoluş çabasın üretme ve kabalaşma eğiliminde olan dünyayı yaşanılır kılma çabasıdır. Zaman zaman uzak kaldığımız benle, kişiliğimiz arasında kurulan incelikli bir köprüdür.  Avangart yaşama, sanatın hayata, hayatın sanata dönüşmesi, kavuşması, buluşmasıdır. Gertrude Stein’in söyleyişiyle “Sanat anın ölümsüzleştirilmesidir.”  Şimdide kendisini gösterir.             Gelecekte var olarak kendini zamanın tüketmesinden korur. Yaratıcılık tanrısallıktan rol çalmadır! Pek çok şeyi göze almadır. Özgürlüğün simselleşmiş görüntüsü, objesi, nesnesi… Doğada var olanı değiştiren, dönüştüren, kendinceleştiren kişiye sanatçı, ürününe sanat adını vermek kolay bir yolmuş gibi görünse de çetrefilden, karmaşadan sıyrılıp hayranlığa, sanatseverlikten sanatperestliğe ucu kolay çizilemeyen, her ulaşıldığında uzaklaşan, her dalışta derinleşen bir serüven. .  Estetik arayış doğru, iyi olmaktan ötede güzelin enini arayıştır. Öykünme, yansıtma, biçimi özgürleştirme, belki de biçimsizliği biçime sığdırma çabasıdır. Bu kimilerinde bir abuksama çağrışımı yapabilir; ancak renkler ve zevkler tartışılmaz denir de en çok o alanda tartışılır ve değişime en açık alandır.  Geçmişimize kaçamak bir bakış attığımızda, bizim eğitilmişler Divan Edebiyatından zelveyi kopartıp batı tipi edebiyata yöneldiklerinde, önce işin mugalatasına kafa yormuşlar; birinci sınıf örneklere ulaşamayıp kıyıda köşede kalanların eserlerinden aşırı biçimde esinlenmişlerdi.  Ne yapsın garibanlar, monarşi, sadaret, nezaret gözlerinin yaşına bakmıyor “kırk satır mı, kırk katır mı”dan zindana, sürgüne, darağacına dek niyetini ortalık yere faş ediyor; korkanın anası ağlamaz sözü tembihler sıralamasında başı çekiyordu.  Elin oğlu o yıllarda petrolle çalışan arabaların seri üretimine geçmişken bizim sanat esnafımız sapla samanla uğraşmayı iş bellemişlerdi. ‘Araba Sevdası’ bütün zadegânlarımızın gözünde ve gönlünde yer etmişti.  Depreşen alafranga yaşam hayranlığı, sakil toplumsal tabloları çizerken ülke kan ve toprak kayıplarına uğruyordu. Batı, bir petrol denizi üstünde yaşayan uçsuz bucaksız devletimizi parçalamanın bütün yollarını diplomatik kurnazlıklarla başarıyor, gönüllü bir yaklaşımla hayranlığa dönüştürdüğü yoldan zihinsel ortamları da ele geçirmekten geri durmuyordu. Petrol denizi üstündeki coğrafya, ikilemde kalmış,  Doğu ile Batı arasında gidip gelen bir sarsıntı geçiriyordu. Sanat yapma hevesleri genellikle kursakta kalıyor; sanat yapabilen bir avuç insan da kendi aralarındaki kısır söz güreşleriyle oyalanıyorlardı. Tercümeyle, adapteyle nefis köreltiyorlar, telif de ise acemi adımlarla denemeler girişiyorlardı.  Neler tartışmamışlardı ki şiirde (abes muktebes meselesi), kafiye göze göre midir, kulağa göre mi? Bizim kalem erbabını uzunca süre oyalamıştı.  Kendilerini sanatkar görmekten kelli,  sanat anlayışlarını dile getirmek için, sloganlar da bulmuşlardı! Sanat sanat içindir / Sanat toplum içindir / Sanat şahsi ve muhteremdir… Bu demde herkes bildiğini söylemiş, acemi saflıklarıyla da epeyce eğlenilmişti. Haydi biz de bir acemilik edelim ve şu sözle bitirelim: Sanat adam gibi bir dünyada yaşamak içindir.
Ekleme Tarihi: 15 Haziran 2022 - Çarşamba

Sanat…

Gerçeğin yokluğunda ve insanın anlamsızlık karşısında savrulup durmasını engelleyebilecek dayanaktır sanat… Kendi varoluş çabasın üretme ve kabalaşma eğiliminde olan dünyayı yaşanılır kılma çabasıdır. Zaman zaman uzak kaldığımız benle, kişiliğimiz arasında kurulan incelikli bir köprüdür. 

Avangart yaşama, sanatın hayata, hayatın sanata dönüşmesi, kavuşması, buluşmasıdır. Gertrude Stein’in söyleyişiyle “Sanat anın ölümsüzleştirilmesidir.”  Şimdide kendisini gösterir.            

Gelecekte var olarak kendini zamanın tüketmesinden korur.

Yaratıcılık tanrısallıktan rol çalmadır! Pek çok şeyi göze almadır. Özgürlüğün simselleşmiş görüntüsü, objesi, nesnesi…

Doğada var olanı değiştiren, dönüştüren, kendinceleştiren kişiye sanatçı, ürününe sanat adını vermek kolay bir yolmuş gibi görünse de çetrefilden, karmaşadan sıyrılıp hayranlığa, sanatseverlikten sanatperestliğe ucu kolay çizilemeyen, her ulaşıldığında uzaklaşan, her dalışta derinleşen bir serüven. . 

Estetik arayış doğru, iyi olmaktan ötede güzelin enini arayıştır. Öykünme, yansıtma, biçimi özgürleştirme, belki de biçimsizliği biçime sığdırma çabasıdır. Bu kimilerinde bir abuksama çağrışımı yapabilir; ancak renkler ve zevkler tartışılmaz denir de en çok o alanda tartışılır ve değişime en açık alandır. 

Geçmişimize kaçamak bir bakış attığımızda, bizim eğitilmişler Divan Edebiyatından zelveyi kopartıp batı tipi edebiyata yöneldiklerinde, önce işin mugalatasına kafa yormuşlar; birinci sınıf örneklere ulaşamayıp kıyıda köşede kalanların eserlerinden aşırı biçimde esinlenmişlerdi. 

Ne yapsın garibanlar, monarşi, sadaret, nezaret gözlerinin yaşına bakmıyor “kırk satır mı, kırk katır mı”dan zindana, sürgüne, darağacına dek niyetini ortalık yere faş ediyor; korkanın anası ağlamaz sözü tembihler sıralamasında başı çekiyordu. 

Elin oğlu o yıllarda petrolle çalışan arabaların seri üretimine geçmişken bizim sanat esnafımız sapla samanla uğraşmayı iş bellemişlerdi. ‘Araba Sevdası’ bütün zadegânlarımızın gözünde ve gönlünde yer etmişti. 

Depreşen alafranga yaşam hayranlığı, sakil toplumsal tabloları çizerken ülke kan ve toprak kayıplarına uğruyordu. Batı, bir petrol denizi üstünde yaşayan uçsuz bucaksız devletimizi parçalamanın bütün yollarını diplomatik kurnazlıklarla başarıyor, gönüllü bir yaklaşımla hayranlığa dönüştürdüğü yoldan zihinsel ortamları da ele geçirmekten geri durmuyordu.

Petrol denizi üstündeki coğrafya, ikilemde kalmış,  Doğu ile Batı arasında gidip gelen bir sarsıntı geçiriyordu.

Sanat yapma hevesleri genellikle kursakta kalıyor; sanat yapabilen bir avuç insan da kendi aralarındaki kısır söz güreşleriyle oyalanıyorlardı. Tercümeyle, adapteyle nefis köreltiyorlar, telif de ise acemi adımlarla denemeler girişiyorlardı. 

Neler tartışmamışlardı ki şiirde (abes muktebes meselesi), kafiye göze göre midir, kulağa göre mi? Bizim kalem erbabını uzunca süre oyalamıştı. 

Kendilerini sanatkar görmekten kelli,  sanat anlayışlarını dile getirmek için, sloganlar da bulmuşlardı! Sanat sanat içindir / Sanat toplum içindir / Sanat şahsi ve muhteremdir…

Bu demde herkes bildiğini söylemiş, acemi saflıklarıyla da epeyce eğlenilmişti.

Haydi biz de bir acemilik edelim ve şu sözle bitirelim: Sanat adam gibi bir dünyada yaşamak içindir.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve ankhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Diğer Yazıları

Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.