Seyis
Ateş topuna döndü dönecek gibi duran dünyamızda ikilemlerimiz de artıp durmakta. Askerlikle siyaset arasında biraz zorlayarak da olsa bir ilinti kurmaya çalışsam, seçici algım gereği, hep sözcüklerin kökenine inme isteği duyarım. Zaman zaman askerler, siyasetin içinde olma çabası gösterseler de aslında konumu gereği, siyasetin buyruğunda olma sorumluluğu taşırlar. Bilindiği üzere, askeriye, bağlı olduğu toplumun yasa ve kuralları çerçevesinde savaş sanatını öğrenme ve uygulama yükümlülüğü olan, hiyerarşisi belli düzenli birliklerdir. Tarihsel anlamda asker ulus olduğumuzu övünerek söylediğimiz tanıklıklarla kanıtlıdır.
Siyasete gelince, Arapçada anlamı at eğitimidir ve bu işle uğraşan kişiye de seyis denir. Derinleşen, zenginleşen anlamıyla devlet, yurt, toplum, insan yönetimidir.
Siyasetin çeşitli türevleri ve yaklaşım biçimlerinden söz edilebilir. Günümüz başat siyaset uygulamalarında temel belirleyici seçim ve seçmen olarak görülmektedir. Burada yanıtlanması gereken soru seçimlerin, seçme yeterliliğini sağlamış, nitelik sorunu olmayan bir kitle ile gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğidir.
Görünen o ki salt niceliğe dayalı kalabalıkların temel gereksinimlerini öncülleyen “popülist” anlık, günü kurtarmaya çalışan, verilenle yetinmeyi öneren, yaşayamadıklarımızı ölüm sonrasına erteleyen bir propaganda bombardımanıyla ve serpintileriyle karşı karşıyayız?
İnanç tabanlı yaklaşımlarla, büyük bedeller ödeyen geniş toplum kesimleri, zorlandığı sınırsız sorunlar nedeniyle, takvimlerde yazan çağın çok gerilerine itekleniyor. Salt yaşama güdüsü, günlük beslenme, barınma, dış etkenlerden korunma düzeyinin sıfıra indirilmesi, bir kurgu film senaryosu değil!
Savaş çığırtkanlığı, işgaller, salgın, enerji savaşları derken, bunların su ve gıda temini savaşlarına dönüşme olasılığı giderek artıyor. Avcı toplayıcı dönemlerinden din - tarım toplumuna evirilen insanlık, endüstri / teknoloji devrimindeki hızla tüm dünyada etkin olma yarışında.
Yüksek teknoloji olanaklarıyla insanlığı yok edebilecek bir silah gücü düzeyini yakalayan ülkeler çoğalıyor. Nükleer ve kimyasal kirlilik, had safhada…
Bu, aynı zamanda insanlığın binlerce yıllık uygarlık birikimlerin de sonunu getirebilecek bir yetkinlik demek.
Dünyadaki güç dengelerine (dengesizliklerine) baktığımızda teknolojiyi elinde tutan sandıktan çıkma tiranlar, milenyumda ilk çağ tanrılarını çağrıştırıyor!
Mitolojik çağlara geri dönüyoruz sanki. Seçilmiş / seçtirilmiş tanrılar, insanlığın yazgısını belirliyor. Olan ölene, yoksula ezilen halklara oluyor.
Orduları kumpasa gelen uluslar, yoğun bir tedirginlik yaşarken, bizim at terbiyecileri, atın üstünde bile doğru dürüst duramıyor.
Ekleme
Tarihi: 07 Nisan 2022 - Perşembe
Seyis
Ateş topuna döndü dönecek gibi duran dünyamızda ikilemlerimiz de artıp durmakta. Askerlikle siyaset arasında biraz zorlayarak da olsa bir ilinti kurmaya çalışsam, seçici algım gereği, hep sözcüklerin kökenine inme isteği duyarım. Zaman zaman askerler, siyasetin içinde olma çabası gösterseler de aslında konumu gereği, siyasetin buyruğunda olma sorumluluğu taşırlar. Bilindiği üzere, askeriye, bağlı olduğu toplumun yasa ve kuralları çerçevesinde savaş sanatını öğrenme ve uygulama yükümlülüğü olan, hiyerarşisi belli düzenli birliklerdir. Tarihsel anlamda asker ulus olduğumuzu övünerek söylediğimiz tanıklıklarla kanıtlıdır.
Siyasete gelince, Arapçada anlamı at eğitimidir ve bu işle uğraşan kişiye de seyis denir. Derinleşen, zenginleşen anlamıyla devlet, yurt, toplum, insan yönetimidir.
Siyasetin çeşitli türevleri ve yaklaşım biçimlerinden söz edilebilir. Günümüz başat siyaset uygulamalarında temel belirleyici seçim ve seçmen olarak görülmektedir. Burada yanıtlanması gereken soru seçimlerin, seçme yeterliliğini sağlamış, nitelik sorunu olmayan bir kitle ile gerçekleştirilip gerçekleştirilemediğidir.
Görünen o ki salt niceliğe dayalı kalabalıkların temel gereksinimlerini öncülleyen “popülist” anlık, günü kurtarmaya çalışan, verilenle yetinmeyi öneren, yaşayamadıklarımızı ölüm sonrasına erteleyen bir propaganda bombardımanıyla ve serpintileriyle karşı karşıyayız?
İnanç tabanlı yaklaşımlarla, büyük bedeller ödeyen geniş toplum kesimleri, zorlandığı sınırsız sorunlar nedeniyle, takvimlerde yazan çağın çok gerilerine itekleniyor. Salt yaşama güdüsü, günlük beslenme, barınma, dış etkenlerden korunma düzeyinin sıfıra indirilmesi, bir kurgu film senaryosu değil!
Savaş çığırtkanlığı, işgaller, salgın, enerji savaşları derken, bunların su ve gıda temini savaşlarına dönüşme olasılığı giderek artıyor. Avcı toplayıcı dönemlerinden din - tarım toplumuna evirilen insanlık, endüstri / teknoloji devrimindeki hızla tüm dünyada etkin olma yarışında.
Yüksek teknoloji olanaklarıyla insanlığı yok edebilecek bir silah gücü düzeyini yakalayan ülkeler çoğalıyor. Nükleer ve kimyasal kirlilik, had safhada…
Bu, aynı zamanda insanlığın binlerce yıllık uygarlık birikimlerin de sonunu getirebilecek bir yetkinlik demek.
Dünyadaki güç dengelerine (dengesizliklerine) baktığımızda teknolojiyi elinde tutan sandıktan çıkma tiranlar, milenyumda ilk çağ tanrılarını çağrıştırıyor!
Mitolojik çağlara geri dönüyoruz sanki. Seçilmiş / seçtirilmiş tanrılar, insanlığın yazgısını belirliyor. Olan ölene, yoksula ezilen halklara oluyor.
Orduları kumpasa gelen uluslar, yoğun bir tedirginlik yaşarken, bizim at terbiyecileri, atın üstünde bile doğru dürüst duramıyor.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.