[simple-author-box]
İster komplo teorilerindeki senaryoları kabul edin, isterseniz her yüz yılda bir dünyanın başına böyle bir felaket geldiğine inanın.
Bilinen adıyla Kovid-19 virüs salgını artık bütün dünyanın bir gerçeği oldu.
Bu işlerin uzmanları, son bir yıldır etkisi daha fazla hissedilen salgından her faninin nasibini alacağının altını çiziyor. Geliştirilen aşı ve tedavilerle, grip benzeri birlikteliğimiz olacağını kabul etmeliyiz.
Henüz bu virüs ile tanışmamış olan milyarlarca insan var dünyada...
Ben nasıl tanıştım?
Biz kendisi ile yakinen tanıştık, unutamayacağımız bir birliktelik yaşıyoruz!
İlk olarak 2 Ocak günü, ağız kuruma, üşüme gibi gribe benzer etkilerini hissettim. Titreme nöbetleri de artınca bir sonraki gün kızımın uyarısıyla test yaptırdım. Ancak pazar günü olması nedeniyle test sonucu salı günü elime ulaştı.
“Pozitif” sonucunu aldığım güne kadar üç gün boyunca normal hayatımı sürdürürünce, virüsü bütün aile bireylerime de yaymış oldum. Oysa ilk günden kendimi izole etmem gerekiyordu!
Artık kendimi odaya kapatıp, sık sık gelen ateşli titreme nöbetlerine karşı doğal desteklerin yanında tek ilacım ateş düşüren ve ağrı kesici özelliği olan bir hap idi.
İzolasyonu bitirip 10 gün sonra normale dönmeyi beklerken, bu defa 86’lara düşen oksijen sorunu ile yüzleştiğimi farkettim. Üç gün kadar düşük oksijenle ayakta durma çabam sonuçsuz kalınca, izolasyonun 7. gününde çağırdığımız ambulans beni acil hastaneye kaldırdı.
İngiltere’de her gün yaklaşık bin 500 kişinin hayatını kaybettiği günlerde acil hastaneye kaldırılan binlerce koronavirüs vakasından sadece biri olduğumun farkındaydım.
Ancak çok şükür ki, inancı güçlü olanların, “takdir-i ilahi neyse o olur” teslimiyeti böyle durumlarda en büyük dayanağı oluyor.
Hastanede iki gün süren tetkik ve teşhisin ardından, 24 saat oksijene bağlı tedavi süreci başlamış oldu.
Londra’da adı “ölüm hastanesi”ne çıkaan North Middlesex Hospital’da, oksijene bağlı, yeme içmeden kesilmiş, acil ihtiyaçlarını bile giderecek gücü olmayan onlarca koronavirüs hastasından biriydim.
Çalan telefonlar bir anlam taşımıyor, gelen mesajlara dahi cevap verecek takatten yoksun, hızlı kilo kaybı, uykusuz ve yorgun bir hasta olarak...
İlk 10 gün boyunca damardan serum, iğne ve haplarla uygulanan yoğun tedavinin ardından doktorların verdiği moral; yeme içmemin normalleşmeye başlaması, eve dönebileceğime dair ümitlerimi artırmıştı...
Ümitlenmekle birlikte, oksijen maskesini sadece yemek süresince çıkarabiliyordum ve nefes nefese takmak zorunda kalıyordum.
Daha önce de hastanede kaldığım için yemek sorunu endişelerimi artırsa da, sunulan ve seçtiğim yemeklere alışmam uzun sürmedi. Artık hastanenin yemekleri çok ‘leziz’ geliyordu ancak porsiyonlar için aynı şeyi söylemek zordu.
Verdiğim kilolar ve kaybettiğim enerji kaynaklı iştah patlamasını da ‘iyileşmeye’ yorunca, ikinci haftanın sonunda halsiz ama daha iyimser günlere geçiş yapmış oldum...
Evdeki herkes koronavirüs hastası olduğu için, hastane dışından yiyecek desteğine tek alternatif seçenek olarak ‘dostlar’ kalıyordu.(Yardım edenler ve teklif yapanların her birinden Allah razı olsun, hepsine ayrı ayrı müteşekkirim.)
En büyük teşekkür doktor ve sağlık çalışanlarına
Tedavi sürecinden bahsederken, hastanenin verdiği servisten bahsetmezsem anlattıklarım eksik kalır...
Doktorlar hemen her gün beni bilgilendirdikleri gibi arzu edersem aileme de durumu anlatabileceklerini söylüyor ve birkaç kez de onları bilgilendiriyorlardı.
Doktorlar gibi, kaldığım üç hafta boyunca hemşireler ve hasta bakıcılar da aynı titizlikle görevlerini eksiksiz yerine getirdiler.
Yemekler sıcak ve vakumlu kapalı tabaklarda servis ediliyor. Her gün düzenli yatak ve oda temizliği yapılıyor.
Yani medya organlarımızda yer verdiğimiz bir panik havası söz konusu değildi hastanede.
Sağlık çalışanlarının hepsi, virüs tedavisi görenlere de normal hasta gibi tedirgin olmadan hizmetlerini aksatmadan sürdükleri için en fazla teşekkürü onlar hakediyor.
Oksijen sorunu hariç, tahlil sonuçları, MR ve filmler tedavimin yoluna girdiğine işaret ediyordu hep.
Tam 20 gün boyunca oksijeni yükseltme süreci devam etti. Maskeli oksijen değerim son birkaç gün 95’lere yükselince, son 24 saat maskesiz yapılan denemeyle artık “eve dönebilecekler” listesine girmiş oldum.
Oxford Üniversitesi’nin ‘gönüllü’ deneğiyim
Tedavimin ikinci haftasında, ‘Tara’ adında genç bir kadın doktor kendisini tanıtıp, hastanede Oxford Üniversitesi adına bulunduğunu ve arzu etmem halinde üniversitenin verdiği ilaçları bana da uygulamak istediklerini söyledi.
Yani Dr. Tara, Oxford Üniversitesi’nin ‘gönüllü koronavirüs hastası’ olmamı öneriyor ancak tercihi bana bırakıyordu...
Verilecek ilaçlarla ilgili hazırlanmış bir de bilgi notu veren Dr. Tara’dan, karar için süre istedim...
İngiltere sağlık sistemi içinde uzun zamandır görev yapan tecrübeli doktor arkadaşımı arayarak durumu anlattım. Daha sözümü bitiremeden doktor arkadaşım “tedaviyi hemen kabul etmemi” tavsiye etti.
Böylece denek hasta olup, mevcut ilaçlara ilave olarak Oxford’un tedavisini de almaya başladım.
Hastaneden 21. gününde çıkarken, doktorlar, ilaç tedavimin evde devam edeceği ve kontrol için tekrar çağrılacağımı hatırlattılar.
Herkese tavsiyeleri var
Bu deneyimi yaşamayan veya virüsle yüzleşebileceklere tavsiyelerim;
-Virüs bulaştığını öğrenince, izolasyon döneminde, tansiyon ve ateş ölçer ile oksijen aleti mutlaka yanınızda bulunmalı.
-Oksijen değeri düşünce ciddiye alıp, hastane ile temasa geçmelisiniz.
-Tedaviye inanmalısınız.
Son sözüm ise, özellikle sosyal medyada ve sokakta Kovid-19 salgınına inanmayanların (başına gelmesini istememekle birlikte) virüsle tanıştıklarında acı gerçeğin yüzlerine sert biçimde çarpacağıdır.