MALATYALI OLMAK
İnsan memleket hasretini en çok hangi zamanlar hisseder? Örneğin hangi durumlarda içinde dayanılmaz bir özlem baş gösterir? Gurbet türküleri dinlediğimizde diyeceksiniz belki. Ya da orada bıraktığımız çocukluğumuz, gençliğimiz, yakınlarımız. İçimizi acıtırcasına bizi sarmalayan, doğduğumuz yerle bütünleştiren anılarımız. Ve daha pek çok şey. Benim yanıtım ise “hepsi” olacaktır. Özellikle de türküler…
Türküler ki;
“Malatya Malatya bulunmaz eşin
Gönülleri coşturur ayla güneşin”
diye coşkuyla dile gelerek daha bir artırır hasretimi. Yüreğimde sessizce büyür Malatya sevdam. Çocukluğumun en güzel izlerini taşır ünlü Kernek’ten. Gençliğimin en cesur öğrencilik yıllarını anımsatır İnönü Caddesi’nden 1978’li yılların sancısıyla…
Ve havasını, suyunu, taşını, toprağını diyerek biraz da abartıp artık vazgeçemeyeceğiniz bir tutkuya dönüştüğünde içinizdeki özlemeleriniz kalkıp gidersiniz doğup büyüdüğünüz o kente. Bir bağ vardır aranızda çünkü. Sırrını tam olarak çözemediğiniz.
Malatya… Kayısı diyarı. Sekiz bin yıllık bir Anadolu şehri. Battalgazi Destanı’nın yazıldığı bereketli topraklar. Hititler’den başlayarak Osmanlılar dönemine kadar birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış bir kültür ve tarih şehri. Yıllara meydan okuyan tarihi Beşkonaklar’ı ve Yeni Cami’si, Battalgazi’deki Silahtar Mustafa Paşa Kervansarayı ve Ulucami’si, Gürpınar şelalesi, birbirinden şifalı içmeleri, kümbetleri, türbeleri…
Yöresel ürünlerin satışa sunulduğu, gözlerinize görsel bir ziyafet çeken albenili Şire Pazarı…
Osmanlı Devleti zamanından beri birçok devlet adamı, yönetici, bürokrat, sanatçı yetiştiren,
Yüreği, beyni okuma sevgisiyle insan sevgisiyle dolu insanların şehri Malatya. Sessiz ve sakin. İçten, misafirperver, üretken. Kimi zaman da coşkun akan Fırat.
Bir yeri, bir şehri anlatmak zordur ya kimi zaman, eşsiz Malatya’mı tanımlamak da o denli zor benim için. Tarihi gelişimiyle, doğal güzellikleriyle, sanatsal yönüyle ve sıcakkanlı insanlarıyla beni içine almayı, ufkumu açmayı, yüreğime imza atmayı başaran ilk sevdalı kentim, aşık olduğum kent güzel Malatya’ma ve güzel insanlarına selam olsun!
Bin selam olsun!
Diye yazmıştım yıllar önce…
Şehir ve İnsan
Güven içerisinde yaşamayı arzu ettiğimiz mekanlar o şehirde yaşayan insanların ruhuyla soluk alır. Kişilik kazanır. Kulaktan kulağa fısıldanan bir melodiye dönüşür, masala dönüşür. Şehri güzelleştiren, farklı kılan, adından söz ettiren, var eden insandır. İnsanın şehirle kurduğu ilişki canlı bir ruha bürünür zamanla. Mutlu bir şehir olur. Bir hikayesi olur kendine özgü. Tarihi dokusunda gizlidir. Dile gelmez ama bilinir.
Bir gün aniden şehrin insanları değişirse şehrin ruhu da değişir.
Şimdilerde o güzelim şehirden gidenler, kalanlar var. Bir de gelenler. Zorunlu gidiş, zorunlu terk ediş. Ve nereden geldiği nereli olduğu belli olmayan, şehrin tarihi dokusunu değiştiren insanlar var.
Şimdilerde sis bulutu çökmüş gökyüzüne doğru uzanan yemyeşil ağaçlarına. O eski halinden hiç eser yok. Bir sokaktan diğerine geçince yıkık evlerin yerini ayakta kalmış, ya da dış tadilatı yapılınca yenilenmiş gibi gözüken binalar almış.
Şimdilerde tanımadığımız insanlar var şehrin her bir köşesinde. Gizlenmiş sanki tüm akraba eş dost. Bulduklarımın her birinden hüzün yansıyor. Yaşlanmış bir şehir ve yaşlanmış insanlar içime oyuluyor.
Evler, evet uzaklaşmış evler şehirden. Bildiğim her yer değişmiş.
Sabah uyandığımda tarihi fırınlarından ekmek almak için çıktığım kanal boyu aşina olduğum bir yer değil artık. Ama ekmek yine mis kokulu. Şire Pazarı aynı yerinde olmasa da güzelim kayısıların tadı aynı.
Sokağın başından baktığımda bildiğim bir şey var, güzel anılar hiçbir yere gitmiyor. Çünkü hep güzeldi benim şehrim. Bu şehir benim çocukluğum, gençliğim. Kalbimdeki yeri hâlâ capcanlı.
Canımın içi Malatya, bulunmaz eşin!