Güzel insanlar Bendeniz Özgün Orhun Çakır, Tarihçi Yazar Rıfat Çakır’la (Babam) şehrimizin adını her yerde yükseltip yücelten, hemşehri kimliğimize saygınlık kazandıran nitelikli insan değerlerimizle; coğrafik dekoru estetik, törelerini sadakatle uygulayan, geleneksel motiflerine hakim ve kültürel dokusu canlı bir çok köyümüzün belgeselini yazdık.
Bu özellikleri liyakatla taşıyan Karahisartatlısı Köyümüzünde belgeselini yazabilmek için 2019 Aralık ayından beri çalışıyorduk. Konuyla ilgili uğraşlarımız arasında 30-35 kişilik bir kaynak guruptan 100 yılı kapsayan yakın geçmişe ait bilgiler topladık. Köyünüzün, arazisi, pınarları, eşmeleri, bağları, bostanları, bahçeleri, yaylakları, sayfiye alanları ve eski odalarını dolaştık. Kurumsal arşivleri, tarihi kaynakları tetkik ettik. Bizlere klavuz olup yardımcı olan tüm güzel insanlarınıza gönül dolusu teşekkürlerimizi sunarken, güleryüzü, cömert gönlü ve misafirperliğiyle yüreğimizi fetheden muhtarınız ve ihtiyar heyetine ayrı bir teşekkürü borç biliriz.
Tabiiki bu belgeselde adalet ve asaletleriyle her gönülde iz bırakıp, köyünün ve köylüsünün adını yükselterek, yücelten tüm değerlerinizi, köyde ve çevresinde bilinen adları, vasıfları ve lakaplarıyla aktardık. Araştırma yazımızda adları geçen ve çoğu ebediyete intikal etmiş asil soylu, pak yürekli köy büyüklerinizi, araya uzun yıllar bile girse asla unutmamanızı, hatıralarıyla yaşatmanızı, yeni nesillerinize emek ve erdemleriyle birlikte tanıtmanızı ve tanıtılmasını amaç edindik.
Bu belgeseli köyü, köylüsü, tarihi ve kültürüne sadık, memleketi ve milletine yürekten sevdalı vatansever nesillerin yetişmesine vesile olabilmek amacıyla hazırladım ve yazdım. Babam Rıfat Çakır’la birlikte harcadığımız tüm emek ve fedakarlığı sizin için üstlenirken asla ve asla hiç kimseden bir beklenti içerisinde olmadık. Tabiiki eleştirilerinize açığız ama kültür insanı kimliklerimizle de teşekkürlerinizi almak gönlümüzü hoş edecektir.
Diyelim ki biz Karahisartatlısı belgeselini yazmasaydık, yeni nesilleriniz nerden bilecekti gerçek ağa, efsane muhtar Hasan Çavuşun Ali’yi;… Aşını-işini, emeğini hiç kimseden esirgemeden ömrünü köyüne adayıp, herkesin yanında-yardımında olan Hacömerin Bacahsız Irıza’yı;…. Cömert gönülleri ve has karakterleriyle sadece sizin köyün değil tüm Yozgat’ın adını büyüten Hamurcular Sülalesinden Çölloğon uşakları Ali’yi, Gara Ahmet’i, Irıza’yı, Ömer’i, Şıhı’yı, Gadir’i ve Dede’yi;… Bakkalından onlarca garibi gizlice onurunu kırmadan doyuran, parasız ekmek verip, zor günlerinde Hızır gibi imdadına yetişen merhamet abidesi Şıhı Memmedin Selami’yi;… Köye kim gelirse gelsin herkese sofra serip, misafir eden koç yiğitleriniz, namlı ağalarınız ve hanedan zadeleriniz Gobel Osman’ı, Kor Yusuf’u, Gırımın Efendi’yi, Kor Hurşut’u, Çırah Bilal’ı, Komürcünün Şevket’i, Kel Salif’i, Gara Davut’u, Çahırın Şevket’i, Kor Ömerin Şekir’i ve Hacı’yı unutup gidecektiniz. Bu güzel insanların şanını, büyüklüğünü kim bilipte anlatacaktı.
“Er Lakabıyla Anılır” sözünden yola çıkarak, bu güzel insanların güzel hatıralarını eksik ve yanlışlarımızla eleştirilerinize açık bilinen lakaplarıyla sunuyor, güzel köyünüzü güzel gönüllerinize arzederken, Dünyaya da tanıtıyor, ölümsüzleştirerek arşivliyoruz...
Evet Güzel insanlar…. Akdağmadeni coğrafyasının en güzel ve özel mekanlarından biriside sizin Karahisartatlısı Köyüdür. Tarihi zenginliği, estetik dekoru ve vefalı insanlarıyla Bozok platosunun en seçkin şahsiyetlerinin yaşadığı bu köyde onurlu Türk kültürünün geleneksel ritüellerinin bir çoğu halen orijinaline en yakın formatlarıyla uygulanarak yaşatılıyor.
İlkesi, ülküsü ve ülkesi için canları ve cananlarını feda etmekten çekinmeyen şehitleri ve yiğitleriyle tanınan bu köyün milli ve manevi değerlerine sadakatle bağlı, bilge, arif, aydın ve saygın değerleri var.
Sadece bağı, bosdanı, tarlası, bahçesi değil, gönülleri de bereketli ve cömert bu köyde eskiden bir karış yer bile boş bırakılmadan ekilip, biçilir, işlenirmiş ama şimdi maalisef bu çok verimli, estetik ve kıvamlı arazinin çoğu boş. Bir zamanlar Bosdan Yeri ve Aşşağ Öz’deki meyveler, sebzeler, Gocabayır, Ağgaya, Beşiktepe, Yaylalık, Boztepe ve Balgayaları’ndaki türlü nebatlarla süslü zengin ekosistem kozmetik sektöründe uğraşanları ve farmakologları bile büyülermiş.
Bozok platosunun misafire kapısı ve sofrası açık, hoş sohbet, cömert ve birbirinden hanedan gönülleri olarak bilinen Tat’lıların, Çahmahlı, Boztepe, Hasan Harmanı, Sarıdede, Oruç Yurdu, Gaçahgayası, Garlıh, Korpınar, Soğütlüpınar, Belan, İğdenin Dere, Örenkalenin Önü, Çatağın Ağzı, Köyün Önü, Bağların Altı, Güney ve Sarıdede gibi görsel güzelliklere sahip çok verimli toprakları var.
Bilirsiniz ki, bizim oralarda “Er kişi lakabıyla anılır” derler yâ, bu köye yolu düşüpte Ali Özsu’nun, Gara Hasan Erdinç’in, Bakkal Hayati Atsız’ın, Tefiğin Hacı Mustafa’nın, Ahlak Halil’in, Garakelle’nin, Gara Necibin Şavgı’nın, Hacı Osman, Musa Çavuş, Hacı Ömer, Yasin Kâa, Hasan Çavuş, Mılla Emin, Abdılla Kâa, Kitiğin Halil, Mılla Sadığın Tefik, Veli Kâa, Üsüyün Efendi, Bekir Kâa, Garoğlan, Hasan Kâa, Dudunun Ahmet, Hacömerin Hakkı, Ali Çavuş, Tefik Kâa, Gadir Kâa, Alipire, Macirin Dede, Halilbâ, Hacı Memmed Kâ, Dursun Pehlivan, Nail Pehlivan, Mahmıt Pehlivan, Zilfinin Memmed, Necip Efendi, Akif Kâa, Şavgı Kâa, İbili Emmi ve Yasinin Nuru gibi gönül insanlarının ekmeğini, yemeyen, çayını içmeyen, hanesinde hatır hörmet görmeyen kimse yoktur.
Elinde yarım ekmeği bile olsa konuğuyla, komşusuyla paylaşan, vefası, sadakati, himayesi ve yiğitliğiyle gerçek saygıyı ve eşsiz değeri hakeden eşsiz gönül fatihleri Gara Hasan, Deli İsmayil, Lalığın Ali, Uzun İzet, Kısa Veysel, AbdıllaKânin Sayit, Hamıza, Hacömerin Halim, Memmet, Rıza, Nuru Özsu, Memmed Pehlivan, Musdafa Pehlivan, Niyaz Paşa, Ziya Paşa ve Macirin Salif gibi has karakterli değerlerin hepside engin erdemleri, izzet-ikramları ve kadirşinaslıklarıyla adamın kralı olarak tanınır.
Sadece Karahisartatlılı genç kızların değil, Akdağmadeni dahil çevresindeki tüm köy ve kasabaların hanımlarının tamamının, bilgisine, görgüsüne, hanımlığına, hatınlığına ve becerisine hayran olup örnek aldıkları Necipağanın Feride, Ali Çavışın Fatma, Kadirin Ziyanın Anşa, Hacömerin Gamer, Macirin Dedenin Döndü, Mısa Çavışın Melek, Macirin Celalın Sultan, Hurşudun Medine, Çopurungızı, Topal Emine, Garoğlanın Gulizar, Abdıllakanin Celalın Iraz, Deliismayilin Döndü, Mısaçavışın Hasanın Gelin Fatma, Yasinin Müzülü, Zekine Aydoğdu, Gara Hasanın Asif, Ozanlı Elif Ebe, Alipirenin Fatma, Laliğin Alinin İsmi, Abdıllakanin Memmedalinin Zeynep, Kırımlı Osmanın Elmas, Macirin Salifin Hacca, Uzun İzetin Anşe, Hasançavışın Alinin Gulizar, Yasinin Halilin Fadime ve Hopuç’lu Abdıllakânin Celalın gelini Esme gibi lafı sözü dinlenilir, becerikli ve hatırı yüksek Osmanlı hanımların hepside Tat’lı.
Sadece Karahisartatlısı Köyü değil Yozgat denilince ilk akla usta kalemi, derya bilgisi ve eşsiz eserleriyle Hocaların Hocası İhsan Kurt ve Yozgatlıları bir gönülde toplayan Genel Başkan Ahmet Koç gelir. Bu güzel köyün Sadık Koç, Yusuf Solmaz, Tuncay Çiftçi, Erol Atsız, Halil Özsu, Doğan Çiftçi, Ahmet Baloğlu, Bekir Şaşmaz ve Yakup Kurt gibi daha nice güzel insanları var..
Dünyevi ve uhrevi bilgileriyle İslam kültürünü en iyi anlatan Hacı Osman Solmaz, Adnan Baloğlu, Süleyman Solmaz, Aliosman Baloğlu ve Yunus Solmaz gibi bürokrat hocalar, kalemi, kelamı, gönlü ve eşsiz şiirleriyle Türk Edebiyatının en estetik kalemine sahip Gazeteci-Yazar Şair İhsan Kurt, eşsiz cömertlikleri ve derya bilgileriyle her biri birbirinden misafirperver Fahri Solmaz, İdris Aydoğdu, Seyfullah Kurt, Hacı Demir, Nadir Demir, Nail Erdoğan, Nuh Batmaz, Mevlüt Baloğlu, Ömer Uslu, Selahattin Özsu, Ertan Özsu, Fevzullah Akoğul, Uslu Coşkun ve Murat Akoğul gibi saygıdeğer insanların hepside bu köylü.
Yozgatın ve Yozgatlıların en çok kahrını çeken, Türkiye’de ve yurtdışında bir çok hemşehrimizi iş ve meslek sahibi eden, Devletin sağladığı eğitim, istihdam, sağlık, ulaşım, sosyal güvenlik, tarım vs. gibi çeşitli yatırım ve proje imkanlarından ilimizin ve insanının faydalanabilmesi için yön gösteren sivil toplum kurumu Dünya Yozgalılar Konfederasyonunun kurucusu ve genel başkanı Ahmet Koç’ta bu köylü.
Mineral ve besin değerlerinde zengin; renk ve görsellikte muhteşem bir cazibeye sahip çok mükemmel ekinleri olurdu bu köyün. Özellikle İzmederesi, Ören, Sarısık, Ağgaya, Guyunun Dere, Gayalar, Muslubaba, Yazıpınar, Kefennice, Belan, Üçpınar ve Yaylalığın mahsülleri, bizim bölge dahil tüm çevre illerin hububat alım ofislerinde hemen tanınır ve tohumluk olarak alınmak üzere adeta kapışılırdı.
Eli uz, işine mahir, emeğine titiz çok dürüst adamları vardı. Çevrede pulluh burunnadan, palta yaptıran, kazma, dirgen, anadut, sıyırgı, geçgere vs. gibi ince ustalık gerektiren benzer zanaatların en başarılıları burdaydı. Örneğin demir işleri denilince herkes Akdağmadeni’nin en uzman demircisi Bilal Usta’yı bulurdu. Nalbantlık tarihinin yazarı ve profösörü ise kesinlikle Zilfinin Memmed’di. Yav Memmed Usta nalbant değil adeta bir cerrahtı. Çaktığı nallar atın, katırın, eşşağan ayağına sanki ayakkabı gibi kirpeden oturur, falçatasıyla tırnaklarını yontarken adeta pedikür yapardı. Dağermenci Şevket Usta ve motur tamircisi Hacömer Usta’da mesleklerinin duayeniydi.
İnşaat işlerinin en ehilleri yine bu köydeydi. Mimar Sinan ayarındaki Umutlulu ustaların bile, ustam diye hitap ettiği ustaların ustaları Ziya Paşa, Gara Davut, Hacı Bekir, Hacömerin Hakkının Şükrü ve Şakir Usta buralıydı. Ördükleri duvar, çattıkları çatı, vurdukları siyeç, taktıkları çörten ve eştikleri kulle bölgede bir efsaneydi.
Halk hekimliğinde ve hayvan hastalıklarında da yetkin değerleri vardı. Hayvanların duygularını anlayarak, onları geleneksel metotlarla canlarını bile acıtmadan tedavi eden, asri veterinerlerden daha bilge, daha pratik ve kapsamlı birikime sahip Macirin Salif’i de anmadan geçemeyeceğim.
Adam gibi adam yetiştirme ocağı kimliğini asırlardır zirvede tutan ve her biri birer toplum akademisi niteliğindeki köy odaları geleneği de bu köyde çok kusursuz işletilirdi. Hiyerarşik oturma düzeninde, idare ve prensiplerin disiplinle uygulandığı, talep, hitap, giriş, çıkış, süre, sıra ve tüm ayarların büyüklerin nazarında adilce puanlandığı bu odalarda sosyal sorunların adaletle görüşüldüğü gibi, uzun kış gecelerinde her gün orta oyunları, kahramanlık hikayeleri, bilmece, tekerleme, eylence ve dinletiler bir izin ve izan dahilinde yapılır ve saygıyla alkışlanırdı.
Köy odalarında, düğünlerde ve dost meclislerinde yanık sesi, duygulu avazları ve eşsiz gönülleriyle İzzettin Osman, Deli İsmayil, Yasinin Nurunun Möhreli, Yasinin Halilin Zeki ve Faruk Pehlivan çok güzel türkü söylerdi. Hâa.. güzel ses deyince yine ince ve yanık sesleriyle Mustafa Baloğlu, Dudunun Ahmet ve oğlu Şıh Memmed; Segah ve Saba makamlarında öyle güzel ezan okurduki, keşke bi dinleyebilseydiniz. Onların yansıttığı duygulardan etkilenmemek inanın elde değildi.
Çok emektar muhtarlar gelip geçti. Hepside bir belediye başkanı kadar asri, azimli ve kalıcı işler yaptılar. Köyüne köylüsüne yürekten bağlılıklarıyla Necip Kâa, Akif Kâa, Gara Hasan Kâa, Hacı Memmed Kâa, Garaoğlanın Raşit Kâa, Deli İsmayil Kâa, Hasan Çavuşun Ali Kâa, Fahri Kâa, Nuh Batmaz, Ertan Özsu, Bünyamin Büyüksoy, Mustafa Özsu, Şerafettin Erdoğan, Cabir Çiftçi ve Mevlüt Baloğlu gibi efsane Kâyâlar köyleri için emeklerini, ömürlerini, yüreklerini hiçbir zaman esirgemediler.
Muhtarlık hizmetleri denilince yıllarca sürdürdüğü birinci aza kimliği ile bu köyün her taşı, her kumu, her zerresinde en çok emeği vefası olan Bacahsız Irıza’yı anmamak nankörlük olur. Kaymakamlık, Belediye ve diğer Resmi kurumlarca Akdağmadeninin en çalışkan, en üretken ve en sevilen muhtarı diye bilinen Şimdiki muhtar Cabir Çiftçi ise bu güzel insanın oğlu.
Dedim ya, ekonomik ve sosyal yapı, artan nüfusun iş, eğitim, istihdam, tarım ve hayvancılık alanlarındaki ihtiyacına kifayet etmeyince köyden kentlere ve hatta yurt dışına en hızlı göç yine bu köyde yaşanmış. Akrabası olsun olmasın, bu köyden şehre ilk göçenler, sonradan gelen köylülerine aynı bir aile ferdi gibi kol kanat açıp samimice kucaklamışlar, evlerinde ağırlamışlar.
1960’lı yıllarda başlayan ilk göçlerin öncüleri olarak Ankara’ya yerleşen Hamdi Özsu, Mehmet Özsu, Hamza Erdinç, Mikdat Erdoğan, Mehmet Uslu, Uzun Mehmet, Kadir Tosun, Halitbey, Sadık Koç, Duran Ünlüer, Hülusü Uslu, Halil Demir ve Şükrü Demir gibi gönül insanları, kendi köyünden, çevre köylerden ve Akdağmadeni’nden hanelerine gelen tüm hemşehrilerini evlerinde ağırlayıp, dertlerine çare oldular. Onlara iş, ekmek kapısı bulup istikbal kazandırdılar. Aradan yıllar geçmesine rağmen halen bu güzel insanların himayekar milliyetçiliklerine, asaletli misafirperverliklerine ve ölümsüz vefadaki hatırlarına şimdi bile sınırsız bir saygıyla hürmet gösteriliyor.
1970’li yılların yaz aylarında Kayseri’deki tuğla ocaklarına götürdükleri köylülerine iş, ekmek kapısı açan, onlarla birlikte tuğla çamurunu hamur bezisi gibi elleriyle ovup kesen, kesilen tuğlaları sıcağın alnında fırınlayıp pişiren zor günlerin unutulmaz değerlerinden Yasin Aydoğdu, Muzaffer Aydoğdu, Halil Erdinç, Hüseyin Şıko Erdinç ve Nazim Özsu gibi değerlerde saygıyla yad edilirler.
Yurtdışına 1970’lerde başlayan göçün öncüleri olan Hacı Osman, Hacı Ahmet, Mihrali, Celalın Üsüyün, Hacı Uslu, Muammer Kaplan, Mustafa Erdinç, İbrahim Erdinç, Süleyman Erdinç, Harun Solmaz, Yaşar Koç, Tekin Baloğlu, Şeref Aydoğdu, Mahir Aydoğdu, Hacı, Vahdettin Koç, Demir, Tevfik Koç, Arif Solmaz, Ruhi Solmaz, Akif Solmaz, Ayhan Erdinç, Nusret Erdinç, Necip Solmaz, Hayrullah Solmaz, Bayram Koç, Hacı İbrahim Özsu, Hacı Hüseyin Özsu ve Halil Çiftçi gibi babacan değerler, yine birçok köylüsünü ve çevre köylerden yanlarına sığınan hemşehrilerini sadakatle himaye ettiler, yaptıkları yardım ve klavuzluklarıyla çok kişiye aş-ekmek kapısı oldular.
Dürüstlüğü, misafirperverliği, saygın kişiliği ve garip-gurebaya cömert yardımlarıyla tanınan Ankara’nın en sevilen işadamlarından biri olan Hamurcular Sülalesinden Çölloğon Ali, yaptığı güzelliklerle hem Karahisartatlısı köyünün adını hemde tüm Yozgatlıların adını çok yüceltiyor.. Yine Başkentin ünlü müteahhitlerinden Çiftçiler İnşaatın sahibi Tuncay Çiftçi’de hangi memleket ve milletten olursa olsun bir çok garibe gurebaya yardımlar yağdıran, iş ve ekmek veren, samimi dualar alan cömert bir gönül insanı..
Gerçi Karahisartatlısı’na kim hangi unvan ve hangi sosyal statüde gelirse gelsin, her hanede güleryüzle karşılanır, asaletle ağırlanıp, tevazuyla uğurlanıyor. Özellikle de geçmişte Hacıosman Necipağa, Üsüyünağanın Akif, Mılla Sadık, Gara Hasan, Deli İsmayil, Hasan Çavuş, Ali Çavuş ve Hacömerin Hakkı’nın odaları bir gün bile misafirsiz kalmadığı bilinir.
Ballı üzümleri, rayihalı armutları ve envayi çeşit meyveleriyle Beşiktepe’nin eteklerinde Karahisartatlısı’nın öyle bi bağları vardı ki, tadı, kokusu, görselliği ve aromalarıyla çevrede tekti. Sadece buranın değil, etraftaki tüm köylerin haşarı gençleri bu bağlara dalmak, üzüm armut yolmak isterlerdi ama o bağları gözü gibi bekleyen Şıhali’yi, Yasinin Halilin İrfan’ı, Halilin Memmed’i ve Abdıllakalin Garaoğlanın Davud’u birtürlü uğrunnatıp dalamazlardı. Arsen Lüpen kadar kurnaz bile olsan, hadi nasıl uğrunnatacaksan uğrunnat da o bağlara bi dal. Mümkün mü?..
Hele bostanlıklar. Yasinin uşahların, Mılla Sadığın, Tefiğin Bilal’ın ve Şekirin Ömer’in bahçelerinde yok yoktu. Halbır gibi şemşamerler, biyazlı yeşilli alaçamırlı hıyarlar, kıvrım kıvrım gırmızılar, biberler, madenisler, pahla-pancar, misir vs nebatların kokuları tüm köyü sarardı. Duvarların üzerinden tefekleri yollara sarkan kabaklar, karıkların kelilerinden dışarı kol atan dulekler, içi sarı çiğitleri siyah bostanlar, kelekler o kadar albeniliydiki, o bahçelere tumabilmek için tüm çocuklar kendilerini zor tutardı.
Kuşların, kelebeklerin, arıların, böceklerin ve türlü türlü yaratıkların senfoniyi andıran çığlıklarıyla dolu, rengarenk zenginlikteki bakir arazisi envayitür çiçek, ot ve bitkilerle doluydu. Buralarda yayılan, cin gibi, neşeli, duygulu, semiz, diri ve hareketli hayvanların sütü ve yoğurdunun kaymağı neredeyse bi karış olurdu. Köyün sığırını bi aralar Ziyanın Gadirin Hacı Bekir, Fayıh ve Hacömergilden Hacı güderdi.
Bazı ot ve bitki çeşitleri rakımı, toprak yapısı, su kalitesi, bitki örtüsü ve duldalı iklimin etkisiyle bir alana özgü olup, endemik özellikler taşır ya.. Karahisartatlısı’nında kendine özgü bitki türleri vardı. İşte bu nebatlarla beslenen koyunların, keçilerin, ineklerin, camızların etindenmi, sütündenmi, yağındanmı; zengin mineralli topraklarının rayihalı nimetlerinden ya da bal tadındaki billur sularındanmıdır nedir, bu köyün ekmeği, aşı, sebzesi, meyvesi bambaşka bir lezzetteydi.
Çardahlı Hatın Aba, Sarı Zeynep, Deli Zilfi, Akifağanın Hacca, Deli Melek, Mılla Eminin Ahmedin Döndü, Hasançavışın Alinin Gulizar, Çopurun Gızı, Dağlı, Asif, Ali Çavışın Fatma, Macirlerin Dedenin Döndü, Mesture Bacı, Medine Gelin, Elif Bacı, Zilfinin Memedin Hanım Bacı, Zahide Bacı, Hatın Bacı, Fadi Bibi, Leyla Bibi, Gullü Bacı, Kezzo Yenge, Fadime Hala, Zülbiye Yenge, Aklan Fadime Bibi, Nuruya Abla, Gülhanım Bacı, Selvinaz Bacı, Aniş Bacı ve Gamer Bibi’nin bilmediği yemek yoktu sanki. Bu eli yüzü nurlu asalet ve saygı abidesi hanımların yemeklerine herkes imrenirdi.
Bu coğrafyada tembel biri olmazdı. Mesela Hopuç köylü Gamer Bibi heybeti ve babayiğit yapısıyla beş erkeğin yapabileceği işin daha ağırını yapardı.
Misafirin adı bereketti, itibardı, lütuftu. Eminin Hasan Paşa’nın, gerek muhtarlığı döneminde gerekse diğer günlerinde hiçbir zaman geleni gideni eksik olmaz, ocağı sürekli tüterdi. Asaletli hanımı Esme Gelin günde en az 5 kere erinmeden sofra kurar, başta oğlu Muammer olmak üzere tüm çocukları izzet, ikramda yarışırdı.
Yav bu köyde ne babayiğit adamlar vardı. Çopur Celal’ın geniş bi yağarnı, goca bi goğdesi ve yaba gibi elleri vardı. Söylentiye göre danaya avucuyla bir sıkım yem vermiş, dana tohmalamış diye anlatılır. Uzun izzet ise bir basketbolcu kadar uzun, bir süvari kadar atikti. Eşşeğe, ata binince ayakları yere sürter, motura, münübüse, taksiye dört büklüm binerdi. Hacı Bekirin Battal Özsunun 2 metire boyu, upuzun bacahları, beş garış yağarnı vardı. 20 çiniklik seklemi tek başına sırtlar, goca yığının dibine moturu âaler, sapı 3 anadutda vagınata yüklerdi.
Köyde hastalara iğneyi Akifağanın Eset vururdu. Yasinin Halilin Gelini Zeki Paşanın Hacca Hanım gözüne taş giden kadınların gözünden bir doktor gibi taşı çıkarırdı. Yazıda, yabanda hayvanı kaybolan kişiler Necibağnın Efendinin Zeynep’e gelir Kurt ağzı bağlatırlardı. Kızılyurik olanlar, kabakulak olanlar ve boğazına herhangi bir baba çökenler Ziya Paşanın Anşe’ye gelir parpılatırdı. Anşe Nene tavanın altını kızdırır, bürüğnen arızalı bölgeyi sarar ve coss diye bağıttırarak basardı. Tukürüğüde kızılyurüğe bek iyi gelirdi.
Irgatlıkta sap saman zamanı Akif Kâanın, Hacömerin Hakkının, Mılla Sadığın, Hacömerin Halilin, Deli İsmayilin ve Uzun İzzetin birbirinden görkemli kağnılarının gıcılamasından köyde durulmazdı. Gağnı gıcılamasını duyan Hacömerin Halilin it başta olmak üzere Deli İsmayilin, Yasinin Halilin ve Ömerin Şekirin itler saatlerce ulur, Necip Kâanın Kıbrıs cinsi eşşek ise ha bire anırırdı. Akif Kâa gağnısını gıcıladırken “Gız anan evdemi, pilavı bişirdimi” diye ilginç türküler çığırarak çok neşeli sap çekerdi.
Yasinin Halilin, Macirin Dedenin, Deli İsmayilin ve Uzun İzzetin muazzam atları ve arabaları vardı. Helede Yasinin Halil bi çeten kurar, bir sal çatar, nerdeyse bir kamyonun alacağı sapı samanı o çetene ve sala sığdırırdı.
Azman tipli camızlar vardı. En yiğit ve heybetlisi olanlardan Hacömerin Hakkının camızla Mılla Sadığın Tefiğin camız, Uzun izzetin camızla Deli İsmayilin camız öyle bi vuruşurlardı ki, akşama kadar mesesinen, diynağnen, toyahaynan, dalgaraynan, çağyınan, gomunan ha bire giriş, istediğin kadar diynek döşe; bi türlü kimse ayıramazdı.
Ömerin Şekirin’de tosun bek hırçındı. Saatlerce hoğrür, kapının önündeki küllüğü ön ayaklarıynan dağıtarak ha bire delilenirdi.
Bu güzelliklerin içinde acı hatıralardan bahsetmek istemezdim ama maalisef Dünya coğrafyasının neresinde olursa olsun bir Türk Köyü olupta acı yaşamamış bir yer göstermek imkansız gibi.
Karahisartatlısı’nında vefalı ve vatansever yiğitlerinin çok acıklı hatıraları var. Aradan yıllar bile geçse fedakar kahramanlarının adını ve gönlünü her buluşmalarında sürekli saygı, dua ve miNnetle yâd ediyorlar. Bu topraklardan çıkıp, Yemen, Filistin, Kanal Cephesi, Ganiçya, Kafkasya, Makedonya vs. gibi birçok uzak cephelerde savaştıktan sonra en son Çanakkale Savaşlarında şehit olan Musa Çavuş’un 3 oğlu Ali Osman, Memmed ve Hasan Çavuş; bu vatanın bekası, milletinin huzuru ve bayrağımızın selameti için eşlerini dul, çocuklarını yetim bırakarak Peygamberimize komşu olmuşlar. Hacıosman Kânin tek oğlu Necip Yemen’de, Veliağanın oğlu İsmayil Çanakkalede, Mehmet Çiftçi adlı yavrumuz da yakın zamanda Hakkari Çukurca’da şehit olarak yürek dualarıyla milletimizin gönlüne gömülmüşler.
Savaş tarihi kayıtlarında şöyle bir not geçiyor. Kutulamare’de İngilizlere kan kusturan muzaffer ordunun içinde Hasan Çavuş adında birde Karahisartatlılı yiğit vardı. Kazım Karabekir’in cevval savaşçıları arasında yer alan bu yiğit, 5 yıl askerliği ve 4 yıl esaret hayatının ardından 9 yıl sonra köyüne geliyor ama uzun süre onu kimse tanıyamıyor. Tüm şehitlerimizin mekanları cennet olsun…
Karahisartatlısı Köyünün yetiştirdiği güzel insanlardan dostluğu, erdemi ve yardımseverliği ile bilinen Sadık Koç’la epey bi sohbet ettik. Diyor ki; Biz Korpınardan, Soğütlüpınar’dan, Böyük Pınardan, Üç Pınardan, Aşşağpınardan, Guyunun Dere’den, Zeynebin Pınardan ve Akifin Pınardan çok su içtik, Aşşağı Öz’de, Ağ Gaya’da ve Gayaaltı’ndaki Dipsiz Golde çok çimdik. O yüzden bizim yüreğimizdeki Yozgat sevdası asla bitmez ve gönlümüzdeki Karahisartatlısı özlemi asla tükenmeyecektir.” diyor. Ayrıca, Sadık bey diyor ki, “Buz gibi eşmelerimiz vardı. Yazıpınar’da, Yaylalık’ta, Üçpınar’da, İzmederesi’nde, Armıdın orda ve İğdenin Dere’de öyle eşmeler vardı ki, suları bal gibiydi. Dizini kırıpta döşüyün üstüne yüzüngoylu uzanarak bi içmeye başladınmı boğazın gurk gurk eder, ciğerlerin sepserin olurdu” diyor.
Coğrafik uzaklılar, özlenen dostluklar ve araya yılların girmesiyle oluşan bağ kopuklukları dahilinde uzun süredir birbirini göremeyen Karahisartatlısı köylüleri Ahmet Koç, Yusuf Solmaz, Ramazan Solmaz, Cabir Çiftçi, Nurettin Erdoğan, Lütfü Solmaz, İbrahim Akol ve Dursun Çiftçi gibi gönül insanlarının organize emekleriyle sık sık biraraya geliyorlar. Çardahlı Hatın Aba’nın, Deli Zilfi Bibinin, Deli Melek Halanın, Çopurun Gızının ve Aniş Bacının yemekleri kadar olmasada yılda birkaç kez arabaşı, sulu köfte ve madımak cacığı gibi yöresel yemek geceleri tertip edip özlem dolu muhabbetler eşliğinde geçmiş hatıralarını anlatıyorlar.
Kimi bağ bostan yolduğunu, kimi üzüm, şemşamer, kavun, kelek, misir talanlarını, kimi çileli ırgatlık günlerini, kimi eşşekten düştüğünü, ite gapıldığını, zopa yediğini, kimin kağnısının iyi gıcıladığı, kimin eşşağnin iyi anırdığı, kimin tosunun iyi vuruştuğu, bayramlarda kimin odasında daha çok şeker verildiğini, çalmalı, omaçlı, yoğurtlu, pilavlı, çokelikli dürümlerini, oyunlardaki mızıkçılıkları, camideki şımarıklıkları, mal güderken bekçilerin kovalamalarını vs. anlatıp her güzelliği tekrar tekrar canlandırarark, tüm hatıralarını hayırla yad ediyorlar.
Çardaklı Hatın Abanın madımalah cacığından, Deli Zilfi bibinin yaptığı pahlavuya, Akifağanın Hacca’nın buktüğü siniden, Ali Çavışın Fatma’nın kestiği erişteye kadar anlatırlarken, köyde en güzel çokelik ve tereyağını Aniş Bibinin yaptığını, Mılla Eminin Ahmedin Döndü’nün bi ilağen hamır eşgileyip işli, bazlama, saya çöreğa yapıp tüm koyün çocuhlarına dağıttığını söyleyip hüzünleniyorlar.
Halit Bâa’nin, Tefiğin Bilal’ın, Tefiğin Şevket’in, Deli İsmayilin Mısdafa’nın, Uzun İzzetin Feyzullah’ın, Küsoğon Ömer’in, Hacı Memmedin Bünyamin’in ve Dudunun Ahmetin Şıhmemmed’in bakkallarından alınan leblebiden, püsgutten, sormuh şekerinden, mantar dabancasından tutun, çerçicilere verilmek üzere koyunların sırtından kaçak yolunan yünlere, sokaklardan toplanan kaysı çiğitlerine, laylun, alemiyon, çorap eskilerine kadar birbirinden tatlı sohbetlerini dinlerken imreniyorsunuz.
Bayramlarda Deli İsmayilin, Necip Kâanın, Akif Kâanın, Hasan Çavışın Alinin ve Gara Hasanın odalardan toplanan kınalı şekerler, oynanılan oyunlar, öğretmenlerden yenilen dayaklar özlem dolu kahkahaların altyapısını oluşturuyor.
(DEVAM EDECEK)