Önceki yıllarda, “Emanet-i Mukaddese” veya “Emanet-i Mübareke” olarak tabir edilen ve günümüzde “Mukaddes Emanetler” olarak isimlendirilen, dini açıdan mübarek/ kutsal olarak gördüğümüz eserler; başta Peygamber efendimiz olmak üzere, diğer bazı peygamberlere, ehlibeyte, dört halifeye ve bazı sahabelere ait giysi, silah ve kullandıkları eşyalardır. Bu mübarek eşyalar bugün İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın “Mukaddes Emanetler Bölümü”nde muhafaza edilmekte ve bir kısmı da sergilenmektedir. Peygamber efendimiz, kendisine ait bazı eşyaları bizzat kendisi hediye etmiş, mübarek hediyeleri alan bu kişiler de onu hürmetle muhafaza etmiş, gelecek nesillere intikal ettirmeyi görev saymış ve bunu büyük bir zevk, sevgi ve saygıyla yapmışlardır. Ashap, bazen peygamber efendimiz tıraş olurken mübarek sakalının / saçlarının bir telinin dahi yere düşmemesi için çaba sarf etmiş ve bunlardan bir miktar elde etmeğe çalışmışlardır. Bir süre peygamber efendimizin hizmetinde bulunan Enes b. Malik: Resulullahın “Veda Haccı” sırasında tıraş olurken, kesilen saçlarının bir telinin bile yere düşmemesi için ashabın peygamber efendimizin etrafında dolaştıklarını nakleder. Sakal-ı Şerif (Lihye-i Saadet) olarak isimlendirilen Peygamber efendimizin mübarek saç ve sakalının telleri ashap tarafından genelde başlarındaki sarığın içinde ( ön tarafında) muhafaza edilmekte ve bu Sakal-ı Şerifler öpülüp gözlere sürülmekte idi.
Peygamber Efendimizin Kaside-i Bürde şairi Ka’b b. Züher’e hediye ettiği ve şu anda Topkapı Sarayı’nda bulunan mübarek hırkası (Hırka-i Saadet), bir ara Muaviye b. Ebu Süfyan tarafından satın alınmak istenmiş fakat Ka’b b. Züheyr bunu kabul etmemiştir. Ancak Ka’b b. Züher’in vefatından sonra Muaviye tarafından bedeli mukabilinde çocuklarından satın alınmıştır. Gerek bu hırka ve gerekse Peygamber Efendimize ait diğer bazı Mukaddes Emanetler halifelerden halifelere intikal etmiştir. Emevi halifelerinden Ömer b. Abdülaziz oturduğu odanın bitişiğine ayrı bir oda yaptırmış ve “Emanet-i Mübareke” leri yaptırdığı bu bölümde muhafaza etmiştir.
Osmanlı Padişahları Fatih Sultan Mehmet devrinden itibaren bazı Mukaddes Emanetleri Topkapı Sarayında toplamaya gayret ve ihtimam göstermişlerdir.
Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır seferi sonrasında; yol boyunca Kuran-ı Kerim okunarak Payitahta getirilen “Emaneti Mübareke” Topkapı Sarayı’nın Has Odasında muhafaza altına alınmıştır. Has Oda bu tarihten itibaren Hırka-i Saadet Dairesi veya Emanet-i Mübareke Dairesi olarak anılmaya başlamış ve daha sonra gelen mukaddes emanetler de bu bölümde toplanmıştır. Yavuz Sultan Selim’in, mübarek emanetleri Payitahta (İstanbul’a) getirmesinden sonra Osmanlı İmparatorluğu İslam âleminin siyasi merkezi olmasının yanı sıra dini merkezi olma hüviyetini de kazanmıştır.
Mısırın fethinden sonra bizzat Mekke emiri tarafından, Osmanlı’ya bağlılığını bildirmek amacıyla, Kâbe’nin anahtarları ile bazı mukaddes eşyalar Yavuz Sultan Selim’e hediye olarak gönderilmiştir. Hicazın 1517 tarihinde Osmanlı hâkimiyetine girmesi üzerine Harem-i Şerifteki kutsal emanetler de Osmanlı devletine geçmiş oluyordu. Bu emanetler ile birlikte; gerek Halife tarafından ve gerekse, Vehhabilerin tahribinden kurtarmak için, birçok mukaddes eşya sahipleri tarafından hediye olarak İstanbul’a gönderilmiştir. (Vehhabilik 1787 de ölen Muhammed b. Abdülvahhab tarafından kurulan bir akımdır. Bunların inanışına göre mezar/ türbe yapmak küfür sayılmış, eşyaların kutsal olamayacağını ifade etmişler ve bu yüzden de Mekke ve Medine’deki Osmanlı vakıflarını dağıtıp talan etmişlerdir.) Mukaddes emanetlerin bir kısmı da I. Ahmed devrinde İstanbul’a getirilmiştir. Bir Kadem-i Şerif de 1784 yılında Mehmed Ziyad tarafından Şam’dan İstanbul’a getirilmiştir. Mukaddes Emanetler arasında; Peygamber Efendimizin Hırka-i Saadetleri, kılıçları, name-i saadetleri, mührü, mübarek dişinin bir parçası, sakal-ı şerifler, Sancak’ı Şerif, Hz. Fatima’ya ait hırka parçası, Hz. Aişe’ye ait duvak, Veysel Karani hazretlerine ait külah, Hz. Hüseyin’e ait sarık, Hz. İbrahim’e ait taştan yapılmış tencere, Hz. Davud’un, dört halifenin, bazı Ashabın, Halit Bin Velid’in kılıçları yer almaktadır. Osmanlı padişahları, mukaddes emanetlere verdikleri değer ve saygı nişanesi olarak bu eserleri muhafaza için usta sanatçılara altın ve gümüşten kutular yaptırmış, bazı eserlerin ve özellikle kılıçların ve kılıç kınlarının üzerlerine de değerli taşlarla tezyinat yaptırmışlardır.
Mukaddes emanetlerin İstanbul’a getirilişi Osmanlı Devletinin yıkılışına kadar devam etmiştir. Payitaht dışında bulunan Kutsal emanetlerin getirilişi XIX. Yüzyıldan itibaren hızlandı. Gerek kutsal emanetlerin bulundukları yerlerdeki güvenliğin bozulması, gerek halifelik vurgusunun öne çıkmasıyla öneminin anlaşılması ve gerekse müzecilik ve eski eserlere olan ilginin artması, eserlerin İstanbul’a getiriliş nedenleri olarak sayılabilir. Medine’de bulunan mübarek eşyalardan bir kısmı İstanbul’a getirilmeyerek Mescid-i Nebevi’de bırakılmış; ancak Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine’nin tahliyesine karar verilmesi üzerine bu emanetler de Medine Müdafii Fahrettin Paşa tarafından İstanbul’a gönderilmiştir. Bu Mukaddes Emanetler önce Şam’a götürülmüş oradan da İstanbul’a Topkapı Sarayı’na nakledilmiştir.
Osmanlı döneminde, başta Hırka-i Saadet ve sakal-ı şerifler olmak üzere diğer mübarek eşyaların Ramazan ayı içerisindeki ziyareti XVIII. Yüzyılın ilk yarısından itibaren resmi bir merasim haline gelmişti. Hırka-i Saadet; ramazan ayı dışında da zaman zaman padişahlar tarafından ziyaret edilmiş, bazen de sefere çıkıldığında yanlarında götürülmüştür. Hırka-i Saadetin ramazan ayındaki ziyareti XIX. Yüzyıldan sonra herhangi bir mani olmaması halinde Ramazan ayının 15. günü padişahın hazır bulunduğu bir merasimle yapılmaya başlanmıştı. Ziyaret öncesi, Mukaddes Emanetlerin bulunduğu Has Oda bizzat padişah tarafından gül suyu ile temizlenir, odanın temizliği sırasında çıkan toz çöplüğe dökülmez, mukaddes emanetlerin bulunduğu mekânın dış kapısı girişinin solunda bulunan ve bu tozların dökülmesi için özel olarak yapılan, ağzı madeni bir kapakla kapatılan kuyuya atılırdı.
Ramazan ayının 15. günü Mukaddes Emanetleri ziyaret edecek olan devlet erkânı ile âlimler önceden birer yazı ile haberdar edilirdi. Ziyaret günü, davet edilen kişiler ve sarayın ileri gelenlerinin Has Odadaki sıralamaları bir plan dâhilinde (protokol sırasına göre) belirlenirdi. Hırka-i Saadet, önceleri öpülerek ziyaret edilmekte iken sonraları hırkanın korunması amacıyla hırkanın sağ omzuna isabet eden yakası üzerine örtülen “Dest- mal” olarak adlandırılan tülbent öpülmeye ve bu tülbent de öpen kişiye hediye edilmeye başlanmıştır. Dest-mal “mendil” anlamına gelen Farsça bir kelimedir. Genelde 30x30 cm. ebatlarında mendil büyüklüğünde kesilen beyaz tülbentlerdir. Bu “Dest-mal” lar Ramazan ayı öncesinde hazırlanmaya başlanır dört köşesi ile ortasına ahşap kalıplarla yazılı baskı yapılır ve merasime hazır hale getirilirdi.
Topkapı Sarayı 03.03.1924 tarih ve 431 sayılı Kanunla millete intikal ettikten sonra, Müze haline dönüştürülmüştür. Müze haline getirilme kararı sonrası oluşturulan bir komisyon tarafından Topkapı Sarayı’nın bütün odaları tek tek gezilmiş ve her bölümde bulunan eser, kitap ve demirbaş eşyanın tespitleri yapılarak kayıt altına alınmıştır. Topkapı Sarayındaki teşhir salonlarında bugün itibariyle eserlerin tümünün sergilenme imkânı yoktur. Diğer Ülke müzelerinde de olduğu gibi Teşhir Salonlarında eserlerin ancak 1/5 i sergilenebilmektedir. Genelde ziyaretçilerin ilgisini daha çok çekebilecek eserler vitrinlerde yerlerini almaktadır. Bazı günler 20.000 kişi tarafından ziyaret edilen Topkapı Sarayında devam etmekte olan restorasyonlar tamamlanınca, kapalı bulunan bu mekânlar açılmış olacak ve dolayısıyla daha çok eserin sergileme imkânı olacaktır.