Pınar HATISARU
(Sosyolog / Aile Danışmanı)
Yaşadığımız sıkıntıların en temel çatışması çocukken zihnimize kodlanan değersizlik inancından gelir. Değersiz olduğuna inandırılan bir çocuk, bu çatışmanın yükünden özgürleşmediği sürece, kaç yaşında olursa olsun kendini değersiz hissettirecek insanları hayatına çeker. Ve bu, bir ömür böyle devam eder. Olaylar değişir, ortamlar değişir, kişiler değişir ama duygu hep aynıdır. Komşumuzla yaşadığımız bir sorunun temelinde, belki de geçmişte annemizle yaşadığımız bir çatışma gizlidir. Ya da patronumuzla çözemediğimiz bir olay çocukken babamızda bitiremediğimiz bir duygunun farklı bir versiyonudur.
Aslında karşımıza çıkan her insan bize bir şeyler öğretir. Bir bakıma aynalık eder. İçimizde zaten var olan bir duygunun yansıması olur. Canımızı yaka yaka rollerinin hakkını verir. Bazen ısrarla hatayı karşı tarafa yüklemeye çalışırız. Çünkü bize hissettirdiği, çocukken yaşadığımız o duyguyla yüzleşmekten korkarız ve çoğu zaman " Onu Allah'a havale ediyorum." deyip işin kolayına kaçarız.
Geçenlerde çok güzel bir cümleye denk geldim; "Affetmemek, zehri kendimiz içip karşı tarafın ölmesini beklemek gibidir." diyordu. Ne kıymetli bir hazine gizli bu cümlenin özünde, ne büyük dersler veriyor anlayabilene.
Belki de yapmamız gereken tek şey, içimizdeki o küçük çocuğun sesine kulak vermektir. Yıllardır "Beni duy, beni gör, beni fark et." diye haykıran o çocuğun çığlıklarına kendimizi açıp, yaralarına merhem olabilmektir. Ve belki de kendimizi her halimizle sevip, onaylamaktır şifası. Geçmişte ne yaşamış olursak olalım, geçmişi olduğu gibi kabule geçip ders çıkararak ve geçmişin yüklerinden özgürleşerek devam edebilmektir yola.