Tokat’ı, Zile’yi gezip dolaştım
Nice güzelliğe, cana ulaştım
Görüp yazdığımı sizle üleştim
Tokat’a doymadan Ankara’dayım
***
Politika Kasabasının Siyaset Bulvarında hüzünbaz hallere gark olmuş dolaşırken, gaiplerden bir ses yankılandı yüreğimde:
- Onca nimet varken kul hakkı yemeyin…
Huzur buldum… Bulvarı bitirip Millet Bahçesine girerken büyük ozan Mahzuni’nin sesi sesime değdi:
- Ben hep sazımı çaldım / Kul hakkı çalmadım…
***
Kendi kendime “Ne gelirse benim de başa sevdadan gelir” diye söylenirken, ‘Tokat’ yemiş gibi oldum!
İyi ki öyle oldu! Tokat iyi geldi! Yöreye ait bir türkü “Bir Güzelin Hasretinden Ahından…” derken, sustum! Belli ki Tokat’ta biri benden daha dertliydi…
***
“Bugün Ben Bir Güzel Gördüm” helecanı içindeki birinin, “Bülbül Ne Ötersin Virandır Bağım” diyeni anlaması mümkün değildi…
Helecan kıskacında olan, “Bu Kadar Cevretme Aziz Sultanım” türküsü çığırırken, heyecan içindeki, “Bahçenizde Gül Var mı” telaşındaydı…
***
Sevda kodesindeki Tokatlı, “Başındaki Yazmayı da Sarıya mı Boyadın” merakındayken, yavuklusu, “Burçak Tarlasında Gelin Olması” diye feryat ediyordu!
“Amanın kızlar ne zorumuş burçak yolması
Burçak tarlasında yar yar gelin olması”
Sabahtan kalkması, sütler pişirmesi, sütün köpüğünü yere taşırması neyse de burçak tarlası yok mu, intizarlıktı!
Elimi salladım değdi dikene
İntizar eylerim burçak ekene
İlahi kaynana ömrün tükene
***
Ya, “Hey On Beşli On Beşli” diyene ne demeli?
Hediye adlı sevgiliye Taş Han’dan endazesi 17’ye fistan almışlıkla seslenmek nasıl bir duygu olmalı?
***
Dolaştığım Tokat yolları taşlıyken, yârin gözü yaşlıyken;
Yola yolladım seni
Yollar yormasın seni
Hızır elinden tutsun
Bana yollasın seni
Diye bir türkü tutturmak; Politika Kasabasının Siyaset Bulvarında ‘hakkı yenmiş kul’ hüznümü alıp götürdü… Millet Bahçesinden çıkarken Ballıca’ya girdim! Karanlığa sığınmış sırların aydınlığıyla arındım…
“Tokat Yaylasında Yaylayamadım” ama “Hayır ola” dedim kendi kendime. Hayır ola, Tokat’ın uluları karşı gele…