O ne ediyosan, benim uşahlar da sana etsin
Gecekondumuzda otururken Gumüş Bibi diye bir komşumuz vardı. Edasından elbisesine, şivesinden ses tonuna, üslubundan asbabına, tam orijinal bir Yozgatlıydı. Yöresel deyimlerimizle konuşur, yöresel gastronomimizden şaşmazdı. Kimseyi takmaz, modaya uymaz, ağa-paşa, amir-memur sallamaz, köyünü olduğu gibi Başkentte yaşardı.
Onun ömrüne bir o kadar daha ömür ekleseniz, en saygın eğitim kurumlarından, Amerika’da, İngiltere’de, dünyanın en seçkin üniversiteleri ve donanımlı uzmanlarından akademik formatlarda eğitim seansları aldırsanız, yüreğindeki granitleşmiş Yozgat kültürünün dirhemini bile değiştiremezdiniz.
Yav ben nasıl anlatayım o meleği. Beden dili, ağız dili, oturuşu, duruşu, kızması, gülmesi, ağlaması, bağırması, çağırması nasıl tarif edilir bilmiyorum ki. Hepinizin unuttuğu Yozgat ağzını ve yüreğini en orijinal reflekslerle öyle bir sempati katarak konuşurdu ki, şimdi yaşasaydı inanın hiç biriniz onun dizinin dibinden ayrılamazdınız.
Neyse.. Gel gelelim Gumüş Bibimden benim yediğim azara ve kahıca.. Nur içinde uyusun, maalesef benimle küs gitti Cennete.
En has misafirimizdi Gümüş bibi. Onu evimizde görmediğimiz zaman huzursuz olur, ailecek hemen gider günlük hatırını sorardık. Sadece biz mi? Tüm mahalle severdi bu pırlanta yürekli meleği. Bir akşam işten eve geldiğimde bizdeydi. Neşeyle, sevinçle karşıladım:
- Hoş geldin Hanlar Hanı, Sultanların Sultanı, güzel yürekli güzel melek..
- Hoşgordük Lifat Efendi, hatırın varoşun, ahacik biz geliyohda siz heç gelmiyonuz ya..
- O ne demâmiş gurban olduğum, Teessüf ederim yani Gümüş Bibim, biz de geliyoh ya..
Gümüş Bibinin suratı birden kırk kat oldu. Kızardı, bozardı. Belliki “Teessüf ederim” lafını yanlış anlamıştı. Elindeki çayı protesto eder gibi sertçe yere koydu ve bana çok kızgın bir ifadeyle;
- Beri bahale, o ne ediyosan benim uşahlarda sana etsin emi.. Hele kafire bah hele…..
Gülmekten açıklama bile yapamadım. Gidiş o gidiş. Yeryüzündeki yağların en kalitesini de yaksam, gul olsam, gurban olsam, teessüf lafını küfür anladığı için gözündeki tüm sempatim, tüm kıymetim bitti. Elbetteki suç bendeydi. Ula nemize gerek elin Farsi, Arabi, entel-dantel laflarını getirip, gönül dili olan Yozgat şivesine garışdırıyon. İle deâalmi?.
O günden sonra Cennet Mekan Gümüş Bibim ölene kadar beni her gördüğü yerde nefretle kaşlarını çatıp, çakmak çakmak gözleriyle, “Donuz Kâfir” diye homurdanarak ha bire kahıç kahardı.
Ekleme
Tarihi: 17 Mart 2022 - Perşembe
O ne ediyosan, benim uşahlar da sana etsin
Gecekondumuzda otururken Gumüş Bibi diye bir komşumuz vardı. Edasından elbisesine, şivesinden ses tonuna, üslubundan asbabına, tam orijinal bir Yozgatlıydı. Yöresel deyimlerimizle konuşur, yöresel gastronomimizden şaşmazdı. Kimseyi takmaz, modaya uymaz, ağa-paşa, amir-memur sallamaz, köyünü olduğu gibi Başkentte yaşardı.
Onun ömrüne bir o kadar daha ömür ekleseniz, en saygın eğitim kurumlarından, Amerika’da, İngiltere’de, dünyanın en seçkin üniversiteleri ve donanımlı uzmanlarından akademik formatlarda eğitim seansları aldırsanız, yüreğindeki granitleşmiş Yozgat kültürünün dirhemini bile değiştiremezdiniz.
Yav ben nasıl anlatayım o meleği. Beden dili, ağız dili, oturuşu, duruşu, kızması, gülmesi, ağlaması, bağırması, çağırması nasıl tarif edilir bilmiyorum ki. Hepinizin unuttuğu Yozgat ağzını ve yüreğini en orijinal reflekslerle öyle bir sempati katarak konuşurdu ki, şimdi yaşasaydı inanın hiç biriniz onun dizinin dibinden ayrılamazdınız.
Neyse.. Gel gelelim Gumüş Bibimden benim yediğim azara ve kahıca.. Nur içinde uyusun, maalesef benimle küs gitti Cennete.
En has misafirimizdi Gümüş bibi. Onu evimizde görmediğimiz zaman huzursuz olur, ailecek hemen gider günlük hatırını sorardık. Sadece biz mi? Tüm mahalle severdi bu pırlanta yürekli meleği. Bir akşam işten eve geldiğimde bizdeydi. Neşeyle, sevinçle karşıladım:
- Hoş geldin Hanlar Hanı, Sultanların Sultanı, güzel yürekli güzel melek..
- Hoşgordük Lifat Efendi, hatırın varoşun, ahacik biz geliyohda siz heç gelmiyonuz ya..
- O ne demâmiş gurban olduğum, Teessüf ederim yani Gümüş Bibim, biz de geliyoh ya..
Gümüş Bibinin suratı birden kırk kat oldu. Kızardı, bozardı. Belliki “Teessüf ederim” lafını yanlış anlamıştı. Elindeki çayı protesto eder gibi sertçe yere koydu ve bana çok kızgın bir ifadeyle;
- Beri bahale, o ne ediyosan benim uşahlarda sana etsin emi.. Hele kafire bah hele…..
Gülmekten açıklama bile yapamadım. Gidiş o gidiş. Yeryüzündeki yağların en kalitesini de yaksam, gul olsam, gurban olsam, teessüf lafını küfür anladığı için gözündeki tüm sempatim, tüm kıymetim bitti. Elbetteki suç bendeydi. Ula nemize gerek elin Farsi, Arabi, entel-dantel laflarını getirip, gönül dili olan Yozgat şivesine garışdırıyon. İle deâalmi?.
O günden sonra Cennet Mekan Gümüş Bibim ölene kadar beni her gördüğü yerde nefretle kaşlarını çatıp, çakmak çakmak gözleriyle, “Donuz Kâfir” diye homurdanarak ha bire kahıç kahardı.
Yazıya ifade bırak !
Bu yazıya hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.