Babalar Günü, babasına sarılanlar için ne kadar mutluluk kaynağı ise babasını kaybetmişler için de o kadar hüzünlüdür şüphesiz…
Yakın zamanda kayınbabam Mehmet Burhan Yıldırım’ı ve ondan bir süre önce de dünürüm Dr. Fatih Yar’ı yitirmenin üzüntüsünü yaşadım…
Dürüst olmam gerekirse, sosyal medyada Babalar Günü paylaşımlarını görünce hatırıma ilk gelen, yitirdiğim son ‘baba dostlar’ değil, babam Avni Erkılıç oldu!
Öldüğü güne gittim!
Oradan seslendim ona.
Çünkü…
Güle güle (Avni Erkılıç)
Babam öldüğünde, dua dışında onun için yapabileceğim tek şey vardı! ‘Güle güle’ demek, dedim:
GÜLE GÜLE
Hatırıma gelen ilk halin
Şehriye bıyığın altındaki tebessüm
Son görüşümdeki halin
Ak pak sakalın
Dudağında bir kırık gülücükle
Dimdik yatışın
Kapın kilitsizdi
Yüreğin çatkapı
Sığınılacak damdın
Sofran insan
Sohbetin neşe doluydu
Yoksulluğu yakıştıran adamdın
İşgal ettiğin şehirde
Dağı bağ yaptın
Paraya pula değil Allah’a taptın
Kim bilir kaç milyon taşa değdi elin
Kaç ton toprağı yırttı.
Kaç gecekonduda emeğin
Kaç kursakta ekmeğin durur
Merhamet; sözünde, özünde vardı
Yalan, dolan, ihanet bilmezdin
Söylemezdin ama
Bu dünya sana dardı
Tükenmez servetindi sevgi
Boşuna yazmadık mezar taşına;
Sermayesi sevgiydi kazancı çile
Gönüllerdi yeri hep düşmedi dile
Diye
Rengarenk düşler iken hakkın
Haşavuzdan işler düştü payına
Sen yiğitçe güreşirken
Felek kalleş
Felek kahpe...
Meyletti hep hilelere, oyuna
Cennet yakışır sana
Dört yanın huri dolsun
Annemi nasıl kaçırdın
Anlatmadın ya
Alacağın olsun
Bilmem ki, bilmeyin önemi var mı
Her iki dünyada başta tacımsın
Eyvallah deseydin o kadar zor mu
Yürekte ikinci zulüm, acımsın
(14/11/2001, Ankara)
Babam için yaptığım bir başka şey de torunu Orhan Kemal’in çektiği fotoğrafı kitabımın kapağına kullanmak oldu…